Sopayla dövülen bir kedinin acısını duyuyorum. Neden!? Nasıl bu denli korkunç olabiliyor insanlar? Neden ihtiyaç duyuyorum onlara?
Oysa ben insan olmayı düşlememiştim hiç.
"Adi bir ıstakoz kıskacı olmalıydım
Durgun denizlerin katlarına sığınan"
Onlarla bir arada olma isteğimi anlayamıyorum. Eli sürekli aynı ateşte yanan ama buna rağmen elini geri çekmeyen bir çocuk gibiyim. Kül de olmuyor üstelik, devamlı yenileniyor, yineleniyor acı. Cehennem mi Tanrım buranın adı?
Yürüyorum. Yürümekle varılır ancak bir yerlere, bunu biliyorum. Bir geçite varıyorum. Dağ konuşuyor heybetle.
Benim dahi içimi deşen insan sana neler yapmaz? Güçlü müsün benim kadar? Gel dinlen eteğimde, dizime koy başını. Topraktan yataklarda uyu, çiçekler örteyim üzerine...
Ben dinliyorum ürkekçe. Güçlü müyüm bir dağ kadar? Değilim biliyorum. Yine de geçitten geçmeyi seçiyorum. Düpedüz ahmaklık bu. Evrenin en ahmağı insan. Bir insanım. Nefes alamıyorum suyun altında. Olamam o nedenle bir ıstakoz kıskacı. Yine de denize gitmek istiyorum.
Gidiyoruz. Dağ susuyor ardımdan ama duyuyorum onu.
Bir dağ kadar güçlüsün sen, bana karışmayı reddedebilecek kadar. Sarıl denize sıkı sıkıya. Herkes nerede mutluysa orada olmalı. Orası suyun altı dahi olsa. Üstelik orada nefes alamasa da.
Varıyoruz denize. Varmaların en güzeli! Biz kimiz, bilmiyoruz. Ben varım görüyorum. Bilmiyorum gayrısını. İçimde bulunan ne varsa, birlikte yitiyoruz. Yitiriyoruz kendimizi. Yitmelerin en güzeli!
"Oyalandık sarayında denizin
Kendimizi yosun duvaklı su perileri dünyasında bulduk
Uyandırıncaya dek insan sesleri bizi ve boğulduk"
(T.S. Eliot)
Kedi acı duymuyor artık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder