3 Ekim 2015 Cumartesi

Kendi Uçurumundan Düşenin Öyküsü

Şurası acıyor diyemezken
Şurası çok acıyor hep
Daha arabesk olalım bu gece
Daha derinlerine inelim acının
Kimseyi düşünmeme sözleri  verip
kendimize
En çok onları düşünelim yine

Onları...
En çok kanatanları şu nehri
Evet nehirleri kandan akar bazı coğrafyaların
Onlardan biri addettim kendimi
Nihayetinde...
Toprağın en iyi benzeyebileceği
Toprak değil mi?

Bilmiyorum en son ne zaman ayak basıldı
Ne zaman çiğnendi kalbim düşüncesizce
Yalnızlık martavalları okumayı bırakalı
Ne kadar oldu kendimle barışalı ben?
Düşündüm
Saatlerce, durup düşündüm
Bir sonuç var mıydı vardığım?
Senin yokluğunda, yoktu

Seni görür gibi oldum gün batımında
Batımımda kendi yerimin dibine
Kaybolmaya çabalarken eski uygarlıklar içinde
Bir uçurumdu ucunda durduğun
Neden oradaydın bilmedim
Neden bana geldin sormadım
Neden demedim sarıldım
Keşke yapmasaydım.

Hiçbir şeyin suçlusu değilsin sen
Olamazsın.
Tümünü ben yaptım
Kendim hazırladım.
Sandım ki birlikte olursak
Daha kolay olur soluk almak...
Ne vakittir soluk almadığımı unutarak
Sen görmedin bunu, göremezdin
Halbuki ben hiçbir şeyi gizlemedim.

Bir nehrin doğuşunu sergiler
Senin gözünden sızan damla
Benim üzerimden akıp gider,
Debisini kanımla artırdığım
İnan önemi yok
Önemim yok yanında
Yalnızca suçluluğunu duyuyorum hala
Bu suçluluk beni senden ileri tanır,
Nasıl olur da göstermem sana...
Kendi uçurumumdan düştüğümü
Ve ölü olduğumu yıllardır...

Seni kendime inandırdım
Benim suçum.
Sonsuzluğu anlattım sana
Sonda olduğum halde,
Benim suçum.
Ama istedim,
Gerçekten çok istedim seni kurtarmayı
Bile bile kurtaramayacağımı...

Öyle ya öğrendin artık saklayamam
Bir ölüden dinlediğini onca şiiri
Kurtuluş nerede kim bilir?
Edebiyatta mı şiirde mi
Ben bilmem ama
Bilirim bunu, bende değil.
Bilmeliydin bende değildi.
Keşke istemeseydin bunu benden...
Düşünüyorum hala, inan hala!

Nasıl kurtarabilirdi insanı uçurumdan,
Çoktan oradan düşmüş birisi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder