30 Mart 2015 Pazartesi
Sen el kadar bir kadınsındır/Sabahlara kadar beyaz ve kirpikli :) ne sevimli dizeler ve ne sevimli bir heykel. Lorenzo Quinn'e ait. Kendisinin Gravity adlı heykelini çocukluğumdan beri çok severim. Bu akşam aklıma düştü, diğer heykellerini de araştırdım. Harikuladeler! Yine bu aralar çocukluğumda hipnotize olmuşçasına garip bir sevgi ve ilgiyle izlediğim artistik buz patenine yeniden yöneldim. Ne güzel alanlar var. Edebiyat da onlardan biri. Ancak edebiyat bölümü değil ne yazık ki. Evet bir şikayet yazısına daha hoşgeldiniz.
Vizeler Cumartesi günü başlıyor. Ve ben henüz ders çalışmaya başlamadım. Başlayamıyorum. Bu akşam yine denedim. Yine olmadı. Gerçekten tahammül edemiyorum. Ben neden ölü yetersiz ve iğrenç bir dil olan Köktürkçenin gramerini öğrenmek zorundayım!? Neden Orhun Abidelerini hatmetmem gerekiyor!? Neden Türkmencenin gramerine çalışmalıyım? Ben Türkçenin gramerine tahammül edemeyen bir insanım. Neden bunlar isteniyor benden!? 14 yıldır bu iğrenç eğitim sistemi içinde bulunuyorum. Hala istediğim alanda uzmanlaşabilmem için gerekli eğitimi alma hakkı sunmuyorlar bana. Haftada aldığım 18 saat dersin bana gerekli olanı, beni geliştireni bana bir şeyler katanı yalnızca 2 saatlik bir ders. Tüm haftaya onun hatrına katlanmaya çalışıyorum. Neden sürekli bir şeylere katlanmak zorundayız? Ve neden hala bir şeyleri sorguluyorum!? Neden kabullenemiyorum? Neden herkes gibi değilim? Bu öyle berbat ki. Cevapsız sorular sormaktan nefret ediyorum.
Buraya tahammül edemiyorum artık.
27 Mart 2015 Cuma
Friedrich'i Bulmadan Yitirmek Üzerine
Son bir şiir devşirip
sonsuza dek dinlemek istediğim sesinden
Kanatıyorum dudaklarını
Es mahiyetinde.
Öldürmekle eşdeğer bu, ölmekle de belki
Sallandırıyorum seni
Ruhumun göğüne kurulu dar ağaçlarında
Değil de,
Damarlarımdan yaptığım salıncakta,
Büyük bir neşeyle
Beni inandırdığın güneşli günlerden
Kızıl zamanlara varıyoruz
Gözlerin gözlerimde
Görüyorsun kalmadığını umudumun
Fısıldıyorsun...
Korkma, beni duy ta içinde
Oradayım, buradasın
Bil;
Her neyse
Geçecek...
İnanıyorum bir kez daha sana
Benimle birlikte ölüyorsun
Şiirler uçuşuyor cesetlerimizin üzerinde
Hayranlıkla izliyor görenler
Etrafımızı çevreliyor şair siluetleri
Süreyam methiyeler düzecek oluyor saçlarıma,
kıskanıp kesiyorsun tümünü
Ödeştiğimizi okuyorum yaralı dudaklarından
Her telin içinde atan kalpleri durduruyorsun önce
İkiye bölüyor sonra kendini gökyüzü, bırakıyorlar
Yalnız ikimiz kalıyoruz
altından yaşamın aktığı yıkık bir köprüde
İçimden geçiriyorum
Héloise'in saçlarının kesilmesine sevinmişti Abélard
Ne güzel ihtimal sevinmen senin...
Abélard gibi sev beni.
Yahut gibiye yer bırakmayacak şekilde
Kendin olarak!
Düşleyemiyorum daha güzelini.
Gerçekliğe dönüyoruz istemeden
Kusacak gibi oluyoruz bir an
Cesetler kusamaz diye düşünüp gülümsüyoruz muzipçe
Cesetler gülümseyebilir evet
Siz bilmiyorsunuz sadece
-Somurtmamamızı telkin ederken
Zaten ölü olduğumuzu uzun süredir!-
Bilmeniz gereken hiçbir şeyi bilmediniz
Uzaklıkları da azaltmadınız
En azından gecelerde,
Yetersiz kalınca ruhlarımızın sarılması
Öldürmek zorunda kaldım onu
İstedim ki benimle birlikte olsun
Hiç değilse ölümünde.
Benim içimde yitsin
Onun damarlarına karışsın kanım
Etinden ruhuna süzülerek
Ulaşayım ona.
Geçsin artık
Geçsin yalvarırım...
Diyebileyim;
Oldu.
Öldük.
Ve gömüldük birbirimizin derinine.
Geçti.
sonsuza dek dinlemek istediğim sesinden
Kanatıyorum dudaklarını
Es mahiyetinde.
Öldürmekle eşdeğer bu, ölmekle de belki
Sallandırıyorum seni
Ruhumun göğüne kurulu dar ağaçlarında
Değil de,
Damarlarımdan yaptığım salıncakta,
Büyük bir neşeyle
Beni inandırdığın güneşli günlerden
Kızıl zamanlara varıyoruz
Gözlerin gözlerimde
Görüyorsun kalmadığını umudumun
Fısıldıyorsun...
Korkma, beni duy ta içinde
Oradayım, buradasın
Bil;
Her neyse
Geçecek...
İnanıyorum bir kez daha sana
Benimle birlikte ölüyorsun
Şiirler uçuşuyor cesetlerimizin üzerinde
Hayranlıkla izliyor görenler
Etrafımızı çevreliyor şair siluetleri
Süreyam methiyeler düzecek oluyor saçlarıma,
kıskanıp kesiyorsun tümünü
Ödeştiğimizi okuyorum yaralı dudaklarından
Her telin içinde atan kalpleri durduruyorsun önce
İkiye bölüyor sonra kendini gökyüzü, bırakıyorlar
Yalnız ikimiz kalıyoruz
altından yaşamın aktığı yıkık bir köprüde
İçimden geçiriyorum
Héloise'in saçlarının kesilmesine sevinmişti Abélard
Ne güzel ihtimal sevinmen senin...
Abélard gibi sev beni.
Yahut gibiye yer bırakmayacak şekilde
Kendin olarak!
Düşleyemiyorum daha güzelini.
Gerçekliğe dönüyoruz istemeden
Kusacak gibi oluyoruz bir an
Cesetler kusamaz diye düşünüp gülümsüyoruz muzipçe
Cesetler gülümseyebilir evet
Siz bilmiyorsunuz sadece
-Somurtmamamızı telkin ederken
Zaten ölü olduğumuzu uzun süredir!-
Bilmeniz gereken hiçbir şeyi bilmediniz
Uzaklıkları da azaltmadınız
En azından gecelerde,
Yetersiz kalınca ruhlarımızın sarılması
Öldürmek zorunda kaldım onu
İstedim ki benimle birlikte olsun
Hiç değilse ölümünde.
Benim içimde yitsin
Onun damarlarına karışsın kanım
Etinden ruhuna süzülerek
Ulaşayım ona.
Geçsin artık
Geçsin yalvarırım...
Diyebileyim;
Oldu.
Öldük.
Ve gömüldük birbirimizin derinine.
Geçti.
22 Mart 2015 Pazar
Uyumak okumak ve yazmak. En sevdiğim üç eylemi sırasıyla belirledim az önce. İçimde çılgın bir yazma isteği vardı, şimdi yok. Belki fotoğrafla daha fazla ilgilenmem gerekiyordur. Biraz somut olmalıyımdır. Sanırım.
2 gecedir yağmur yağıyor. Öyle güzelsin ki yağmur başladı falan. Sanırım anlatmak istemiyorum hiçbir şey. Dahası anlatmıyorum da! Neden bu kadar tembelim? İstemsizce devamlı sahip olduğum eylem de ertelemek. Her şeyi. En sevdiklerimi dahi. Minik notlar vardır her defterimde, araştırılmak üzere tutulmuş. Telefonumda bir sürü sekme açıktır, bakılmak üzere. Kafamda bir öykü taslağı vardır ama ısrarla parmaklarım işlemeyi reddeder onu kağıda. İzlemek istediğim filmler bekler, aldığım yeni kitaplar okunmak için göz kırpar... İstediğim özelliklere sahip olmak üzere yapmam gereken çalışmalar aklımın bir köşesinde durur ve ben tüm bunlara karşı tembelliğe sığınırım. Ah ne sıkıcıyım ve bu ne sıkıcı bir yazı! Bitsin! Uyuyalım! Herkes uyusun! İyi olabilir ama ben hoşlanmıyorum.
2 gecedir yağmur yağıyor. Öyle güzelsin ki yağmur başladı falan. Sanırım anlatmak istemiyorum hiçbir şey. Dahası anlatmıyorum da! Neden bu kadar tembelim? İstemsizce devamlı sahip olduğum eylem de ertelemek. Her şeyi. En sevdiklerimi dahi. Minik notlar vardır her defterimde, araştırılmak üzere tutulmuş. Telefonumda bir sürü sekme açıktır, bakılmak üzere. Kafamda bir öykü taslağı vardır ama ısrarla parmaklarım işlemeyi reddeder onu kağıda. İzlemek istediğim filmler bekler, aldığım yeni kitaplar okunmak için göz kırpar... İstediğim özelliklere sahip olmak üzere yapmam gereken çalışmalar aklımın bir köşesinde durur ve ben tüm bunlara karşı tembelliğe sığınırım. Ah ne sıkıcıyım ve bu ne sıkıcı bir yazı! Bitsin! Uyuyalım! Herkes uyusun! İyi olabilir ama ben hoşlanmıyorum.
18 Mart 2015 Çarşamba
Bir şeylerden vazgeçmek ne acı. Ölümleri ihtimalini düşünmeye korktuğun insanları zihninde öldürmeye çalışmak ne kötü. Ama öyle gerekiyor ve bir şekilde yapılır her zaman yapılması gereken.
Başı sonu belirsiz bir yazı, kafamdaki tüm düşünceleri dökerek yazmak istiyorum. Cümlelerin nasıl olduğunu umursamaksızın.
Bir şeylerde devamlılık sağlayamadığımı söylemiş miydim? Dizi takip edemem, dergi takip edemem. Çok ilgili değil belki ama gelecekte yapacağıma dair bir şeylere söz veremem. Birkaç söz verme girişimim başarısız kaldıktan sonra karar vermiştim ve artık hiç söz vermiyorum. Dizi takip edemiyorum, sıkılıyorum. Bunun yerine film izlemek daha mantıklı geliyor. Bu aralar bolca kayboluyorum filmler içinde. Dergileri sevmiyorum. Dergi okumayı sevmiyorum, dergilerdeki resimleri kesmeyi seviyorum. Gazete ve dergilerden bir şeyler kesme alışkanlığını ilkokulda edindim sanırım. Resim dersi için hazırladığımız dosyaya koymak üzere gazete ve dergilerden sanatla ilgili haber arar dururduk. Öyle ki, sokakta dahi gördüğüm gazete birikintilerine bakasım gelirdi. Keşke resim çizebilsem.
"Bana katlanacak kadar sevemez misin beni?"
Sınavlar başlayacak ve ben yine ders çalışmaya başlayamıyorum. Her seferinde nasıl aynı handikaba takılabildiğimi anlamıyorum.
Kitap okumayı çok çok sevmeye devam ediyorum. Ders çalışmam gereken zaman dilimlerinde kişisel gelişimim için gerekli her şeye daha büyük bir ilgiyle yöneliyorum. Dile dair çalışmalar da yapmalıyım farkındayım. Ama hiç gramer çalışma modumda değilim. Göktürkçe, Azerice, Türkmence gramerleri gördüğüm için dil bilgisinden iğreniyorum bu aralar. Ah evet canım sıkılıyor. Ölü kuşlar topluyorum ruhumun göğüne asılı. Tümü vurulmuş. Bir kurşun da sekip bana gelmemiş, işte ben bu noktaya çok takılıyorum.
Nasıl diyordu Ahmet Oktay?
"Keder,
mayam benim;
çoğunluğun okuyamadığı
okuyanınsa horladığı simyam,
keder
yakut parıltılı gömüm!"
Yineliyorum.
Çok yorgunum. Geçmeyen bir yorgunluk bu. Düşlediğim bazı şeylerin gerçekleşeceğine dair sahip olduğum umutları yitiriyorum. Beklemekten çok sıkıldım.
Küçücük puntolarla kağıda karaladığım kesik kelimesini hayranlıkla izliyorum. Bazı kelimelere aşığım. O kelimeyi alıp bileğimin üzerine bırakıyorum dik şekilde. Çünkü dikine olması daha etkili olur. İntihar kavramını seviyorum ama uygulamayacağım. Bazı ifadelerle de kavgalıyım. Mesela "canım acıyor, canım yanıyor" denmesinden nefret ederim. Çok yapmacık geliyor. Mutsuzluk böyle ifade edilmez. Canın gerçekten acırsa onu ifade etme gücü bulamazsın muhtemelen.
Ne kadar güçsüz olduğunu ifade etmeye gücün yok...
Uyumalıyım ve daha iyi bir hayata uyanmalıyım. Kendi benzerlerimi bulmalıyım artık. Bu saçma sapan yalnızlıktan çok sıkıldım. Mucize istemiyorum. Edebiyat bölümünde edebiyatla ilgilenen insanlar olmamalı mı!? Sıkılıyorum. Umudumu kaybediyorum birçok şey için ve bu berbat.
Şiir okuyalım.
Başı sonu belirsiz bir yazı, kafamdaki tüm düşünceleri dökerek yazmak istiyorum. Cümlelerin nasıl olduğunu umursamaksızın.
Bir şeylerde devamlılık sağlayamadığımı söylemiş miydim? Dizi takip edemem, dergi takip edemem. Çok ilgili değil belki ama gelecekte yapacağıma dair bir şeylere söz veremem. Birkaç söz verme girişimim başarısız kaldıktan sonra karar vermiştim ve artık hiç söz vermiyorum. Dizi takip edemiyorum, sıkılıyorum. Bunun yerine film izlemek daha mantıklı geliyor. Bu aralar bolca kayboluyorum filmler içinde. Dergileri sevmiyorum. Dergi okumayı sevmiyorum, dergilerdeki resimleri kesmeyi seviyorum. Gazete ve dergilerden bir şeyler kesme alışkanlığını ilkokulda edindim sanırım. Resim dersi için hazırladığımız dosyaya koymak üzere gazete ve dergilerden sanatla ilgili haber arar dururduk. Öyle ki, sokakta dahi gördüğüm gazete birikintilerine bakasım gelirdi. Keşke resim çizebilsem.
"Bana katlanacak kadar sevemez misin beni?"
Sınavlar başlayacak ve ben yine ders çalışmaya başlayamıyorum. Her seferinde nasıl aynı handikaba takılabildiğimi anlamıyorum.
Kitap okumayı çok çok sevmeye devam ediyorum. Ders çalışmam gereken zaman dilimlerinde kişisel gelişimim için gerekli her şeye daha büyük bir ilgiyle yöneliyorum. Dile dair çalışmalar da yapmalıyım farkındayım. Ama hiç gramer çalışma modumda değilim. Göktürkçe, Azerice, Türkmence gramerleri gördüğüm için dil bilgisinden iğreniyorum bu aralar. Ah evet canım sıkılıyor. Ölü kuşlar topluyorum ruhumun göğüne asılı. Tümü vurulmuş. Bir kurşun da sekip bana gelmemiş, işte ben bu noktaya çok takılıyorum.
Nasıl diyordu Ahmet Oktay?
"Keder,
mayam benim;
çoğunluğun okuyamadığı
okuyanınsa horladığı simyam,
keder
yakut parıltılı gömüm!"
Yineliyorum.
Çok yorgunum. Geçmeyen bir yorgunluk bu. Düşlediğim bazı şeylerin gerçekleşeceğine dair sahip olduğum umutları yitiriyorum. Beklemekten çok sıkıldım.
Küçücük puntolarla kağıda karaladığım kesik kelimesini hayranlıkla izliyorum. Bazı kelimelere aşığım. O kelimeyi alıp bileğimin üzerine bırakıyorum dik şekilde. Çünkü dikine olması daha etkili olur. İntihar kavramını seviyorum ama uygulamayacağım. Bazı ifadelerle de kavgalıyım. Mesela "canım acıyor, canım yanıyor" denmesinden nefret ederim. Çok yapmacık geliyor. Mutsuzluk böyle ifade edilmez. Canın gerçekten acırsa onu ifade etme gücü bulamazsın muhtemelen.
Ne kadar güçsüz olduğunu ifade etmeye gücün yok...
Uyumalıyım ve daha iyi bir hayata uyanmalıyım. Kendi benzerlerimi bulmalıyım artık. Bu saçma sapan yalnızlıktan çok sıkıldım. Mucize istemiyorum. Edebiyat bölümünde edebiyatla ilgilenen insanlar olmamalı mı!? Sıkılıyorum. Umudumu kaybediyorum birçok şey için ve bu berbat.
Şiir okuyalım.
Uyuyalım şimdi de.
Kimse dilemesin benim için, önemli değil. İyi bir gece olacak.
İstiyorum.
Bu.
14 Mart 2015 Cumartesi
Bir süre gülümsüyorsun, sonra yine miden bulanıyor. Birçok nedenle.
Ivan D'nin Kısa Öyküsü
Bir dağa tırmanmak istiyordu ne zamandır
Bir dize okudu unutarak okumayı
Unutarak yaşamını yaşamayı
Tırmandı sonra uçurumun hiçlikten taşlarına
Yoktan yere intihar dediler yaptığına
Değildi, -sizden- değildi
İntihar değildi onunki
Biraz erken kaldı dağa, hepsi bu
6 Mart 2015 Cuma
Uyanmak istemediğimiz günler var. Yataktan çıkmak istemediğimiz, hiçbir şey yemek istemediğimiz. Buna rağmen elbette gitmemiz gereken bir okul, yerine getirmemiz gereken sorumluluklar var. Ne sıkıcı onlar. Tüm günümü uyumaya ayıramaz mıyım bugün?
İnsanların zihinsel anlamda acı çekmesini görmek bir anlamda güzel. Hayır ben sadist değilim. Yalnızca bana benzeyen insanları biraz daha fazla seviyorum. Pollyanna olarak davrandığım çok nadir insan var. Ki bunun nedeni de onların bana kendimi iyi hissettiriyor olmasıdır. Sıkıcı bulunabilir bu halim. Ben de mutsuz olduğumda iyilik martavalları okuyan insanları dinlemiyorum. Bağımlıyım kendi umutsuzluğuma.
Ama yine de...
Yeni Türkü şarkıları gibi umut dolu bir gün dileyebilir miyim? Bir de Leonid Afremov tabloları gibi rengarenk ve ışıl ışıl... Yazmayı seviyorum. Beni bir şekilde bir yerlere o ulaştırıyor. Sırf hocamın beni fark etmesini sağladığı için dahi Tanrısal bir eylem o. 7 yaşından beri her iki anlamda da yazıyorum. İlk yazdığım metin bir nazireydi. Ablamın yazdığı kardelen temalı bir şiir vardı. Kızın biri karlı bir günde sokağa çıkmış, bir kardelen bulmuş ve nihayetinde eve dönerken onu düşürüp kaybetmiş. Öyle çok etkilenmiştim ki o şiirden. O kardelenin kaybolmasının içimde nasıl büyük bir karanlık oluşturduğunu hala anımsıyorum. Sonra onun benzeri bir şiir de ben yazmıştım. İki metin de ortada yok. Güzel bir şey bu. Başlangıcı belirsiz olanın sonu da belirsizdir bence.
Artık kalkmalıyım.
İnsanların zihinsel anlamda acı çekmesini görmek bir anlamda güzel. Hayır ben sadist değilim. Yalnızca bana benzeyen insanları biraz daha fazla seviyorum. Pollyanna olarak davrandığım çok nadir insan var. Ki bunun nedeni de onların bana kendimi iyi hissettiriyor olmasıdır. Sıkıcı bulunabilir bu halim. Ben de mutsuz olduğumda iyilik martavalları okuyan insanları dinlemiyorum. Bağımlıyım kendi umutsuzluğuma.
Ama yine de...
Yeni Türkü şarkıları gibi umut dolu bir gün dileyebilir miyim? Bir de Leonid Afremov tabloları gibi rengarenk ve ışıl ışıl... Yazmayı seviyorum. Beni bir şekilde bir yerlere o ulaştırıyor. Sırf hocamın beni fark etmesini sağladığı için dahi Tanrısal bir eylem o. 7 yaşından beri her iki anlamda da yazıyorum. İlk yazdığım metin bir nazireydi. Ablamın yazdığı kardelen temalı bir şiir vardı. Kızın biri karlı bir günde sokağa çıkmış, bir kardelen bulmuş ve nihayetinde eve dönerken onu düşürüp kaybetmiş. Öyle çok etkilenmiştim ki o şiirden. O kardelenin kaybolmasının içimde nasıl büyük bir karanlık oluşturduğunu hala anımsıyorum. Sonra onun benzeri bir şiir de ben yazmıştım. İki metin de ortada yok. Güzel bir şey bu. Başlangıcı belirsiz olanın sonu da belirsizdir bence.
Artık kalkmalıyım.
5 Mart 2015 Perşembe
2 Mart 2015 Pazartesi
Yazı yazmalı mıyım? Okunmak istiyor muyum? Bunun üzerine düşünüyorum. Yazmak istediğime eminim. Ama bunun için çaba harcamak, çalışmalar yapmak, okunmak adına bir şeyler yapmak istiyor muyum bilmiyorum. Umutsuzluğa düştüm bir kez daha. Uyusam sonsuza kadar olmaz mı? Ben çok yoruluyorum her şeyden.
Bu kızın ne işi var böyle şeylerle?
"Kitaplıktaki siyah kapaklı toz kaplı kitabı eline aldı. Elinin tozlanmasından her zaman iğrenirdi. Bu kez umursamadı. Kitabın kapağını araladı. İçinde altı kırmızı ve siyah renkli mürekkepli kalemlerle çizilmiş satırlar vardı. Kitabın son sayfasında not düşülmüştü siyah bir kalemle, siyah:A kırmızı:F. Hemen altında başka bir not vardı kırmızı kalemle yazılı; kırmızı:A siyah:F.
Bir altında bordo mürekkeple gülümsedi son not; ne önemi var!? biriz biz."
Kırmızı akıtmaya devam edeceğim ben ruhumu kağıtlara. Bu.
uyumak istiyorum
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)