En son buna yakın bir tarihte kar yağışı 10 yıl önce olmuştu. 04.04.04'te. Çok güzel varlıktır kar. Müthiş bir huzur ve sükûnet oluşturur. Tabii bir de mutluluktur ! :)
Ek:Cemal Süreya'mın kendi deyişiyle bin defa okuduğu, başkaları da okusun ezberlesin diye arkadaşlarının defterlerine yazdığı Ahmet Muhip Dıranas şiiridir.
31 Mart 2014 Pazartesi
29 Mart 2014 Cumartesi
Bilmiyorum hiç üzüntüden kustunuz mu ?
Gerçek ne varsa
Dolanıp boynuna evrenin
Saykodelik bir atmosfer yaratıyor
Tüm ölümlülerin şerrine.
Yaşamı görüyorlar sonra
Ölüme düşeyazarken
Tümünün dışındasın sen,
Uzakta
Pembe bir deniz ve gökyüzü arasında
Bana gülümsüyorsun.
Aşina bir mavilik dahi aramıyorum
Sen oradasın
Ve
Tanıdık kılıyorsun tüm
Yabancı bulunabilecekleri.
Ya sen gülümseyeceksin,
Oralarda bir yerlerde
Ya da
Bileklerini arpleriyle aşındırıp melekler
Kızıl bir kimsesizliğe bürüyecekler beni
Ben çocuksam ve kötüyse dünya,
Eminim buna izin vermeyeceğinden.
Şiirlerinden koparıp tüm dizeleri,
Tenime kazıyorum.
Aralarından vardır değil mi,
Okuyup derin bir nefes aldığın ?
Çünkü
Duyuyorum,
Senin soluğun olmalı bu,
Titreten içimi.
Bilmiyorum hiç üzüntüden kustunuz mu
Umurumda da değil zaten.
Sen
Gitme-sen ?
Dolanıp boynuna evrenin
Saykodelik bir atmosfer yaratıyor
Tüm ölümlülerin şerrine.
Yaşamı görüyorlar sonra
Ölüme düşeyazarken
Tümünün dışındasın sen,
Uzakta
Pembe bir deniz ve gökyüzü arasında
Bana gülümsüyorsun.
Aşina bir mavilik dahi aramıyorum
Sen oradasın
Ve
Tanıdık kılıyorsun tüm
Yabancı bulunabilecekleri.
Ya sen gülümseyeceksin,
Oralarda bir yerlerde
Ya da
Bileklerini arpleriyle aşındırıp melekler
Kızıl bir kimsesizliğe bürüyecekler beni
Ben çocuksam ve kötüyse dünya,
Eminim buna izin vermeyeceğinden.
Şiirlerinden koparıp tüm dizeleri,
Tenime kazıyorum.
Aralarından vardır değil mi,
Okuyup derin bir nefes aldığın ?
Çünkü
Duyuyorum,
Senin soluğun olmalı bu,
Titreten içimi.
Bilmiyorum hiç üzüntüden kustunuz mu
Umurumda da değil zaten.
Sen
Gitme-sen ?
28 Mart 2014 Cuma
"Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya, bunun verdiği mutluluk da az değil ki"
Biri bana ders çalıştırsın yalvarırım. Ya da beni bir odaya
kilitlesin ve odada ilgilenecek yalnızca ders notları bulunsun. Ders
çalışmaya başlayamıyorum. Vizelere bir hafta kaldı. :(
Başlıkla çok ilgisiz bir başlangıç oldu tabii. Ancak günlüğümsü bir blog olduğundan bu, böyle notlar düşmekte sakınca görmüyorum. Başlıktaki muhteşem dizeler malum, Cemal Süreya'ma ait. Gerçekliğini deneyimledim. Bir de şiir okuma çalışmaları yapmaya başladım arkadaşımın ısrarıyla. Dinlettiğim kişiler beğendi, ancak bu beğeninin sebebi arkadaşlık kavramı da olabilir. Ben hala güvenmiyorum bu konuda kendime. Onları sessizce okumak daha güzel.
Ama duyulması gerekenler var.
"XXIV
bir masal
bir taş ağırlığında olabilir mi ?
olurmuş meğer.
birlikte bir masala inanmak istedim
ben seninle, sadece bu.
sen beni tek
tek
tek
bıraktın.
benim artık taş taşıyacak,
taş kaldıracak, taş atacak
halim mi var !"
Birhan Keskin
Başlıkla çok ilgisiz bir başlangıç oldu tabii. Ancak günlüğümsü bir blog olduğundan bu, böyle notlar düşmekte sakınca görmüyorum. Başlıktaki muhteşem dizeler malum, Cemal Süreya'ma ait. Gerçekliğini deneyimledim. Bir de şiir okuma çalışmaları yapmaya başladım arkadaşımın ısrarıyla. Dinlettiğim kişiler beğendi, ancak bu beğeninin sebebi arkadaşlık kavramı da olabilir. Ben hala güvenmiyorum bu konuda kendime. Onları sessizce okumak daha güzel.
Ama duyulması gerekenler var.
"XXIV
bir masal
bir taş ağırlığında olabilir mi ?
olurmuş meğer.
birlikte bir masala inanmak istedim
ben seninle, sadece bu.
sen beni tek
tek
tek
bıraktın.
benim artık taş taşıyacak,
taş kaldıracak, taş atacak
halim mi var !"
Birhan Keskin
27 Mart 2014 Perşembe
25 Mart 2014 Salı
Merhaba hastalık ve sevimli ötesi su torbaları ! :) Kitap boyutunda, minicikler. Hastalık elbette gülümseten bir kavram değil, benim için hiç hatta. Zira bu sabah mirasımı açıklıyordum. Direkt "ölüyoruum" moduna geçiyorum. Madem fotoğrafta var, Nietzsche üzerine birkaç kelam edeyim. Kendisini çok çok severim. Fikirlerine, düşüncelerine, yaşantısına hayranlık duyarım ve birçoğuna katılırım. Ancak elbette ayrı düştüğümüz noktalar var. Bu kitapta kendisinin şiirleri bulunuyor ve oldukça hoşlar.
Çok tembelim bir de bu aralar. Yapmam gereken hiçbir şeyi yapmıyorum. En kısa sürede bu halin geçmesi, değişmesi gerek. Bu blogta da en çok zikrettiğim kavramlardan biri değişim herhalde, sürekli bir şeylerin değişmesini istiyorum. Ama değişiyor mu ? Belirsiz.
Çok tembelim bir de bu aralar. Yapmam gereken hiçbir şeyi yapmıyorum. En kısa sürede bu halin geçmesi, değişmesi gerek. Bu blogta da en çok zikrettiğim kavramlardan biri değişim herhalde, sürekli bir şeylerin değişmesini istiyorum. Ama değişiyor mu ? Belirsiz.
22 Mart 2014 Cumartesi
Kaan Boşnak-Yorgunum ve Ağrılar
Ama bu şarkı. Yüksek bir binadan düşmek. Ahh Kaan İnce'm ! İnternet üzerinden mezarlık sisteminde kendisini bulamayacağımı düşünmüştüm. Ancak birkaç bilgiyle birlikte ulaştım ona. Ölüm nedenine "yüksekten düşme" yazıyordu. Olduğum yerde kaldım. Gözlerim doldu. İçim acıdı. Orada oldum. O pencerenin hemen karşısındaki kanepede. O şekilde hayal ediyorum ben Ümit Oteli'nin Kaan İnce'me son durak olan odasını. Pencerenin hemen karşısında bir kanepe var, yanındaysa bir yatak. O kanepede oturup ölümü düşlüyor. Ve lanet olsun ki ona hayır diyebilecek bir ben henüz dünyada bile değil.
Gerçi kime ne yararım dokundu ki benim. Kimi döndürebilirim o berbat yoldan ? Bana düşen yalnızca vicdan azabının içimde oluşturduğu yangını gözyaşlarımla söndürmeye çalışmak olacak. Çok üzgünüm. Gerçekten çok. Her şey daha farklı olabilirdi, küçücük şeyler değişik olsaydı. Minicik detaylar.
Olmadı.
Olmayacak.
Mutsuz bir şekilde yaşayıp öleceğim, bu.
Ama bu şarkı. Yüksek bir binadan düşmek. Ahh Kaan İnce'm ! İnternet üzerinden mezarlık sisteminde kendisini bulamayacağımı düşünmüştüm. Ancak birkaç bilgiyle birlikte ulaştım ona. Ölüm nedenine "yüksekten düşme" yazıyordu. Olduğum yerde kaldım. Gözlerim doldu. İçim acıdı. Orada oldum. O pencerenin hemen karşısındaki kanepede. O şekilde hayal ediyorum ben Ümit Oteli'nin Kaan İnce'me son durak olan odasını. Pencerenin hemen karşısında bir kanepe var, yanındaysa bir yatak. O kanepede oturup ölümü düşlüyor. Ve lanet olsun ki ona hayır diyebilecek bir ben henüz dünyada bile değil.
Gerçi kime ne yararım dokundu ki benim. Kimi döndürebilirim o berbat yoldan ? Bana düşen yalnızca vicdan azabının içimde oluşturduğu yangını gözyaşlarımla söndürmeye çalışmak olacak. Çok üzgünüm. Gerçekten çok. Her şey daha farklı olabilirdi, küçücük şeyler değişik olsaydı. Minicik detaylar.
Olmadı.
Olmayacak.
Mutsuz bir şekilde yaşayıp öleceğim, bu.
Ne acı bir vazgeçişti o...
Raymalı Ağanın sahip olduğu... Anlatıldığında basitleşiyor, Gün Olur Asra Bedel kitabından okunup hissedilmeli.
Panayırda beni bekleme Begimay...
Panayırda beni bekleme Begimay...
12 Azize'ye 12 Ağıt
Mükemmel bir kitap ! Yazarını tanımadan, kitap hakkında hiçbir fikir sahibi olmadan aldım ve çok çok sevdim. Müthiş ifadeler barındırıyor. Örneklendireyim:
"Kalabalıkların esiri olma demedi mi sana ? Beni kaybettiğinde aramaya çalışma, sen bir yoldan giderken ben diğerinden geliyor olabilirim belki. Zaman çok hızlı, onu yakalamaya çalışma. Beni, benim seni sevdiğimin milyonda biri kadar seviyorsan bizi salt akılla kavramaya çalışma, dediği gibi inanmakla yetin..."
"...yangından çocuğunu kurtaran bir anne gibi sıkıca sarıldı bana. Beni sevgisiyle boğmak, olabilecek en sıkı şekilde sarılıp sıkarak öldürmek -sonradan en acı şekilde anlayacağım gibi kendisiyle götürmek- istiyordu. 'Seni her yere götürmek istiyorum' diye kekeledi..."
"O benim ruh arkeoloğum, kalp terbiyecimdi."
"Bir gün seni yeteri kadar önemsemeyen insanları üzmek için ölmek bile isteyeceksin !"
"Uyku bütün dünyevi hazlardan çok daha fazla sarhoş ediciydi."
"Bana sakın 'Davan ne peki ?" diye sorma çünkü ben de onu arıyorum. Ben kesinlikle bir devrimci değilim, yalnızca bir asiyim; bir estetik bağımlısı, beni boyunduruğu altına almaya çalışan çapulcu vasatlığa karşı her yolu mubah sayan pastoral bir gerilla !"
"Hayatın kaynağında debelenen ötekinim senin. Hadi elimi tut da başka bir yere gidelim, her yer buradan daha az kötüdür."
Kitabın henüz yarısını okumuş olmama rağmen birçok cümlenin altını çizdim. Evet altını çizdim ! İlk kez bir kitabı okurken cümlelerin altını çiziyorum. Güzel adamlar kervanıma katıldın Ali Ece, harikuladesin !
İki üç dakikalık ara için şirinli not defteri fazlasıyla güzel bir ayraç olmuş. :)
"Kalabalıkların esiri olma demedi mi sana ? Beni kaybettiğinde aramaya çalışma, sen bir yoldan giderken ben diğerinden geliyor olabilirim belki. Zaman çok hızlı, onu yakalamaya çalışma. Beni, benim seni sevdiğimin milyonda biri kadar seviyorsan bizi salt akılla kavramaya çalışma, dediği gibi inanmakla yetin..."
"...yangından çocuğunu kurtaran bir anne gibi sıkıca sarıldı bana. Beni sevgisiyle boğmak, olabilecek en sıkı şekilde sarılıp sıkarak öldürmek -sonradan en acı şekilde anlayacağım gibi kendisiyle götürmek- istiyordu. 'Seni her yere götürmek istiyorum' diye kekeledi..."
"O benim ruh arkeoloğum, kalp terbiyecimdi."
"Bir gün seni yeteri kadar önemsemeyen insanları üzmek için ölmek bile isteyeceksin !"
"Uyku bütün dünyevi hazlardan çok daha fazla sarhoş ediciydi."
"Bana sakın 'Davan ne peki ?" diye sorma çünkü ben de onu arıyorum. Ben kesinlikle bir devrimci değilim, yalnızca bir asiyim; bir estetik bağımlısı, beni boyunduruğu altına almaya çalışan çapulcu vasatlığa karşı her yolu mubah sayan pastoral bir gerilla !"
"Hayatın kaynağında debelenen ötekinim senin. Hadi elimi tut da başka bir yere gidelim, her yer buradan daha az kötüdür."
Kitabın henüz yarısını okumuş olmama rağmen birçok cümlenin altını çizdim. Evet altını çizdim ! İlk kez bir kitabı okurken cümlelerin altını çiziyorum. Güzel adamlar kervanıma katıldın Ali Ece, harikuladesin !
İki üç dakikalık ara için şirinli not defteri fazlasıyla güzel bir ayraç olmuş. :)
18 Mart 2014 Salı
Başı sonu belirsiz bir yazı daha
Sorun şu ki somut varlıklara ulaşmak insanı yeterince mutlu etmiyor. Şöyle örneklendireceğim. Profesyonel fotoğraf makinesini deli gibi istiyordum, alınca mutluluğu 2 gün sürmedi. Yine gitar çalmak yıllardır hayalimdi, gitarı aldım cumartesi kurs başlıyor ama bende zerre heyecan, sevinç yok. Ve Onüç Günün Mektupları... Aylardır basımı yapılsın diye bekliyordum, kendim ayrı aradım arkadaşlarıma ayrı arattım, şubatta yapılmış yeni baskısı arkadaşım da sürpriz yapıp onu bana almış. Ama bunun beni mutlu etmesi gerekmez miydi, neden olmadı. Eksik olan nedir bir anlayabilsem !! Vizeler başlıyor yakında, ders çalışmam gerek ancak tahmin edileceği üzere ben ders de çalışmıyorum. Kendim kadar amaçsız bir insan daha görmedim.
"Milât" ne hoş bir isim. Ama elbette Kaan kadar değil. Edinebildiğim tek arkadaşımla kampüs içinde gereksiz bir yürüyüş yaparken gökyüzüne bakıp "ölmek için ne güzel bir gün değil mi" dedim ve "aynen" diye onayladı. Sonra fazlasıyla güldük tabii. Onunla hiçbir ortak yanımız yok. Birbirimize az da olsa benziyor olsaydık gülmezdik bu onaydan sonra. Şöyle bir dönüp göz göze gelir, ardından toprağı hissedercesine yere çevirirdik bakışlarımızı. Onun bir arkadaşı var, dolaylı olarak biz de arkadaş olduk tabii. Bugün çıkışta konu nasıl oldu bilmiyorum ama intihara geldi. İlgi alanım olduğundan konuşmaya başladım tabii, ancak sonu "intihar etmeyin !"e varan bir konuşma oldu. Öyle olması gerekti. İntihar kavramının ciddiyetinden bihaber insanlar onlar. Yine sınıfta yazı yazdığımı gören bir arkadaşımsı, ne yazdığımı neyle ilgili yazdığımı genel anlamda temalarımı vs. sordu. İntihardan ve müntehirlerden bahsettim. Gözleri büyüdü. Hayır hayır intihar etmeyeceğim tabii diyerek geçiştirdim. Bilemiyorum çok çok farklı bir kavram. Daha derinlemesine ele alacağım onu.
Edebiyat bölümüne katlanmamı sağlayan hocam ! Hatta zaman zaman Hacettepe'ye gitmeli miydim diye düşündüğümde ama o zaman onu tanıyamazdım diyerek burada kalmamı iyi ki'yle bezeyen bir insan o. Bugün sorularına cevap verdim, mutluluk bu. Hem de sorular çok alakasız.
-Aranızda Güzin Dino'yu tanıyan var mı ?
-Abidin Dino'nun eşi.
-Peki Abidin Dino'yu tanıyan var mı ?
Arkadan saçma sapan bir kız radyocu diye seslenir, bildiğin cahil sınıf.
-Ressam.
Vs. vs.
Sonra Abelard ve Heloise ile ilgili...
-Aranızda Abelard ve Heloise'i bilen var mı ?
-Evet hocam siz bahsetmiştiniz.
-Merak edip okuyan var mı ?
-Ben okudum.
-Beğendiniz mi güzel miydi ?
Burada anlamsız şekilde el yanağa koyulur ve "Çok !" diye yanıtlanır.
-Aşk hikayesi dediğin öyle olur
mu ne gibisinden bir cümle kurdu sonra.
Kendisinin ilk cevap verdiğim sorusunu dahi hatırlıyorum.
-Deist nedir bilen var mı ?
-Tanrıya inanan ama dinlere inanmayan.
-Tanrıya inanan ama dinlere inanmayan diye yinelemişti. Ne saadet ! :)
Ah tabii zirve ismimi sorması olmuştu. Bir konuyla ilgili tek makaleyi benim okumam sebebiyle.
Büyük, kocaman bir hayranlık bu. Günün birinde kendisine de ifade edeceğim bunu ama ne zaman bilmiyorum. Kendisine olan hayranlığım ilk dersinden başladı. İşte burası üniversite, o da hoca diye düşünmüştüm. Bunun dışında bu kavramları bana düşündüren pek bir şey olmadı zaten.
Ve bir sorun var. Edebiyat anlamında kendimizi hiç mi hiç gösteremedik şimdiye kadar derslerde. Kocaeli'de okuyan arkadaşıma ödev olarak makale yazmalarını söylemişler. Biz henüz kompozisyon bile yazmadık. Artık gerçek anlamda edebiyat öğrencisi olduğumuzu hissettirseler fena olmaz. O hocam her hafta ödev verebilir mesela bana. Bir kitap okuyup hakkında yazı yazabilirim. O da hiç okumadan çöpe atabilir, umurumda olmaz ki, nihayetinde benden bir şey yapmamı istemiş olur. Aslında bu hayranlığımın azalmış hali. İlk günleri hatırlamak dahi istemiyorum.
Eveet bunun dışında hayat her zamanki gibi sıkıcı, garip bir hüzün tarafından sarmalanmış durumdayım. Yazı yazmam gerek. Bir hikaye. Yarışmaya katılacağım. :) Yine canım bir hastalıklı karakterim var, ismi dahi yok henüz ama olsun. Ancak ölümü çoktan şekillendi aklımda, overdose ve birkaç damla kırmızı olacak. Bu olaylar kurgusal olarak inanılmaz. Geçenlerde de bir arkadaşımla buna benzer bir şey üzerine konuştuk. Yakılmak üzerine. Kurgusal olarak harikulade bir imge olduğunu söyledim. "Yanmak ve boğulmak işte benim ayinim" dedim ama gerçek olma ihtimali berbat. Ölü dahi olsan, krematoryumlara benim hastalıklı hikaye karakterlerim ilgi duyuyor ama benim kendi hastalıklı karakterim hayır. Ah bir de kanamak eylemi var ki, o da soyutça müthiş durumlardandır. Ancak somut halini istemem, acıtmasın kimse tenini ruhu yeterince acıyorken.
Onüç Günün Mektupları'nın mutlu etmediğini söyledim ancak yanlış ifade. Asıl söylenmesi gereken beklenen mutluluğu vermedi. Bunun yanında belli bir miktar iyi hissettirme etkisi oldu ancak okurken bazı noktalar nedeniyle hüzünlendim.
Yaşasın güzel şarkılar !
Ve yaşasın yalnızlık ! :) Kabullenmek, alışmak güzel kavramlar. Özellikle alışmak, harikadır ! Bunun yanında vazgeçmek ve umursamamak gelir ki, daha hoş bir geliş olamazdı. Madem bir hal geçmiyor, ona alışmalıyım.
Aslında böyle iyi hissetmemin sebebi yarın erken uyanmayacak olmam. Elbette ve elbette yaşasın uyku ! Dünya üzerindeki en mükemmel uyuşturucu madde.
Ve sanırım ben bir bağımlıyım. :)
"Milât" ne hoş bir isim. Ama elbette Kaan kadar değil. Edinebildiğim tek arkadaşımla kampüs içinde gereksiz bir yürüyüş yaparken gökyüzüne bakıp "ölmek için ne güzel bir gün değil mi" dedim ve "aynen" diye onayladı. Sonra fazlasıyla güldük tabii. Onunla hiçbir ortak yanımız yok. Birbirimize az da olsa benziyor olsaydık gülmezdik bu onaydan sonra. Şöyle bir dönüp göz göze gelir, ardından toprağı hissedercesine yere çevirirdik bakışlarımızı. Onun bir arkadaşı var, dolaylı olarak biz de arkadaş olduk tabii. Bugün çıkışta konu nasıl oldu bilmiyorum ama intihara geldi. İlgi alanım olduğundan konuşmaya başladım tabii, ancak sonu "intihar etmeyin !"e varan bir konuşma oldu. Öyle olması gerekti. İntihar kavramının ciddiyetinden bihaber insanlar onlar. Yine sınıfta yazı yazdığımı gören bir arkadaşımsı, ne yazdığımı neyle ilgili yazdığımı genel anlamda temalarımı vs. sordu. İntihardan ve müntehirlerden bahsettim. Gözleri büyüdü. Hayır hayır intihar etmeyeceğim tabii diyerek geçiştirdim. Bilemiyorum çok çok farklı bir kavram. Daha derinlemesine ele alacağım onu.
Edebiyat bölümüne katlanmamı sağlayan hocam ! Hatta zaman zaman Hacettepe'ye gitmeli miydim diye düşündüğümde ama o zaman onu tanıyamazdım diyerek burada kalmamı iyi ki'yle bezeyen bir insan o. Bugün sorularına cevap verdim, mutluluk bu. Hem de sorular çok alakasız.
-Aranızda Güzin Dino'yu tanıyan var mı ?
-Abidin Dino'nun eşi.
-Peki Abidin Dino'yu tanıyan var mı ?
Arkadan saçma sapan bir kız radyocu diye seslenir, bildiğin cahil sınıf.
-Ressam.
Vs. vs.
Sonra Abelard ve Heloise ile ilgili...
-Aranızda Abelard ve Heloise'i bilen var mı ?
-Evet hocam siz bahsetmiştiniz.
-Merak edip okuyan var mı ?
-Ben okudum.
-Beğendiniz mi güzel miydi ?
Burada anlamsız şekilde el yanağa koyulur ve "Çok !" diye yanıtlanır.
-Aşk hikayesi dediğin öyle olur
mu ne gibisinden bir cümle kurdu sonra.
Kendisinin ilk cevap verdiğim sorusunu dahi hatırlıyorum.
-Deist nedir bilen var mı ?
-Tanrıya inanan ama dinlere inanmayan.
-Tanrıya inanan ama dinlere inanmayan diye yinelemişti. Ne saadet ! :)
Ah tabii zirve ismimi sorması olmuştu. Bir konuyla ilgili tek makaleyi benim okumam sebebiyle.
Büyük, kocaman bir hayranlık bu. Günün birinde kendisine de ifade edeceğim bunu ama ne zaman bilmiyorum. Kendisine olan hayranlığım ilk dersinden başladı. İşte burası üniversite, o da hoca diye düşünmüştüm. Bunun dışında bu kavramları bana düşündüren pek bir şey olmadı zaten.
Ve bir sorun var. Edebiyat anlamında kendimizi hiç mi hiç gösteremedik şimdiye kadar derslerde. Kocaeli'de okuyan arkadaşıma ödev olarak makale yazmalarını söylemişler. Biz henüz kompozisyon bile yazmadık. Artık gerçek anlamda edebiyat öğrencisi olduğumuzu hissettirseler fena olmaz. O hocam her hafta ödev verebilir mesela bana. Bir kitap okuyup hakkında yazı yazabilirim. O da hiç okumadan çöpe atabilir, umurumda olmaz ki, nihayetinde benden bir şey yapmamı istemiş olur. Aslında bu hayranlığımın azalmış hali. İlk günleri hatırlamak dahi istemiyorum.
Eveet bunun dışında hayat her zamanki gibi sıkıcı, garip bir hüzün tarafından sarmalanmış durumdayım. Yazı yazmam gerek. Bir hikaye. Yarışmaya katılacağım. :) Yine canım bir hastalıklı karakterim var, ismi dahi yok henüz ama olsun. Ancak ölümü çoktan şekillendi aklımda, overdose ve birkaç damla kırmızı olacak. Bu olaylar kurgusal olarak inanılmaz. Geçenlerde de bir arkadaşımla buna benzer bir şey üzerine konuştuk. Yakılmak üzerine. Kurgusal olarak harikulade bir imge olduğunu söyledim. "Yanmak ve boğulmak işte benim ayinim" dedim ama gerçek olma ihtimali berbat. Ölü dahi olsan, krematoryumlara benim hastalıklı hikaye karakterlerim ilgi duyuyor ama benim kendi hastalıklı karakterim hayır. Ah bir de kanamak eylemi var ki, o da soyutça müthiş durumlardandır. Ancak somut halini istemem, acıtmasın kimse tenini ruhu yeterince acıyorken.
Onüç Günün Mektupları'nın mutlu etmediğini söyledim ancak yanlış ifade. Asıl söylenmesi gereken beklenen mutluluğu vermedi. Bunun yanında belli bir miktar iyi hissettirme etkisi oldu ancak okurken bazı noktalar nedeniyle hüzünlendim.
Yaşasın güzel şarkılar !
Ve yaşasın yalnızlık ! :) Kabullenmek, alışmak güzel kavramlar. Özellikle alışmak, harikadır ! Bunun yanında vazgeçmek ve umursamamak gelir ki, daha hoş bir geliş olamazdı. Madem bir hal geçmiyor, ona alışmalıyım.
Aslında böyle iyi hissetmemin sebebi yarın erken uyanmayacak olmam. Elbette ve elbette yaşasın uyku ! Dünya üzerindeki en mükemmel uyuşturucu madde.
Ve sanırım ben bir bağımlıyım. :)
13 Mart 2014 Perşembe
"...Suyun beni tüm ağırlığımdan kurtardığını hissedebiliyordum. O kendine has kokusuyla bedenimi saran suyun üzerinde kuş tüyü gibi uzanmışken, dünya üzerinde yalnızca ben, deniz ve gökyüzü kalmışken birden sen belirdin yanımda. Ağırlaştığını hissettim düşüncelerimin, başım suyun içine doğru batmaya, denizin mezarlık olduğu insanların çığlıklarına doğru yaklaşmaya başladı. Gülümsüyordun. Bense gözlerimin üzerinde ince bir su tabakası, belli belirsiz suya çarpan güneşle birlikte sana bakıyordum. Beni kucaklayıp su yüzüne çıkardın. Yüzünün yanında bir yerlere. Bu kez tüm ağırlığımdan gerçek anlamda kurtulmuştum. Bu suyun, toprağın yahut başka bir varlığın sunabileceği bir hafiflik hissi değildi. Bu sendin ! Zaman durmuş gibiydi, kulağımda onca güzel şarkı -tümü senin sesinden !- yeryüzünde bu kez yalnızca sen, ben ve deniz kalmıştık. Ardından uyandım, gri bir geceye ölüm gibi bir yatakta. Sırtüstü, bu kez evrenin tüm ağırlığını duyarak bedenimde, uzandım ve yatak örtüsünü tıpkı bir ölü gibi başıma doğru çektim. Hayalgücünün gereksizliği üzerine düşündüm, bilinçaltının ne ütopik tablolar çizebilen ahmak bir ressam olduğunu, rüyaların yalnızca bize gerçekte olamayacak şeyleri üzülmemiz için gösterdiğini ve daha bir sürü şeyi düşündüm. Uykunun gelip o düşünceleri kül etmesini bekledim ancak o dahi ürktü onlardan sanırım, gelmedi. Saat 05:00 günün en renksiz ve boğucu saati. Kalktım. Omuzlarıma siyah bir şal alıp çıplak ayaklarımla merdivenleri indim. Gece yağmur yağmıştı ve ıslak bir hava vardı dışarıda. Soludum. Son olmasını umarak. Bahçede ilerleyip kendimi toprağın üzerine bıraktım. Yeryüzünde bu kez toprak gökyüzü ve ben vardım. Bazı rüyalar gerçek olabilseydi diye geçirdim içimden. Kahverengi üzerinde, oldukça koyu bir kahverengi, birkaç damla kırmızı nasıl durur diye düşünmeye başladım. Ve saçlarımı jiletle kessem nasıl olabileceğini. Denedim. Berbat olmuştur eminim dedim kendi kendime. Hayal et. Saçlarının yarısı kesilmiş, elinde bir jiletle toprak üzerinde uzanan bir kız. Simsiyah da bir örtü var üzerinde. Ya da boşver, umursanacak biri değil o. Kahverengi üzerinde kırmızının nasıl durduğunu da öğrenemedi. Susuyor şimdi.
Sussun !"
Sussun !"
12 Mart 2014 Çarşamba
Elbette uykusuz bir geceden daha merhabalar. Somut onca can sıkıcı neden varken tümünü yok sayarak soyut olanlara, olması gerektiği halde olmayanlara, imkansızlıklara, yeryüzündeki şu kısacık vakti mutluluğun varlığına inanarak geçirebileceğimiz şartların asla gerçekleşemeyeceğine dair düşünüyorum. Güzel filmler, kitaplar, şarkılar hiçbiri umurumda değil şu anda. Şiirler dahil. Çünkü tümü zihnimle birlikte toprak olacak kısa süre sonra. Ne acı bu. Ne acı dünyanın bu denli ahmak bir yer olması. Nasıl katlanacağız ki bu şekilde. Yazım kurallarını da es geçiyorum artık. Hiçbir şeyin önemi yok. Mutlu değilim. Mutluluk kavramını tümüyle hayatımdan çıkarmayı denedim. Olmadı. Onun bulutsu bir his olduğunu dahi düşündüm zaman zaman. Duydum. Ama onu duymak için istediklerimiz dünyada en olamayacak şeyler ! Bu böyle ve ben bu durumda nasıl gölgemi kaldırım taşları üzerinde yıpratabileceğimi bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum. Bilmeden mi oluyor, olacak bu hayatta kalım. Yaşayabilmenin tek yolu belki de hayalgücünü öldürmektir. Çünkü o renkli bir fırça gibi boyuyor gri zihnimi uyumadan önce ve uyandığımda uyanmış olmama hiçbir neden bulamıyorum.
Yalnızlıktan ölebilir miyim artık !
"There's two of us in here" kısmını neden bu kadar güzel söylüyor bilmiyorum ama bana yumuşak bir küfür gibi geldi.
Yalnızlıktan ölebilir miyim artık !
"There's two of us in here" kısmını neden bu kadar güzel söylüyor bilmiyorum ama bana yumuşak bir küfür gibi geldi.
10 Mart 2014 Pazartesi
2 haftadır toplamda 4 gün olan okuluma yalnızca 2 gün gidiyorum ve korkarım alışkanlık halini aldı, okula gitmek istemiyorum ! :( Ben geceleri uyuyarak geçirmek istemiyorum, buna göre bir program hazırlayamazlar mı ? Yahut yalnızca sevdiğim derslerden oluşan bir program. Zaten objektif olarak bakan bir insan da bana gerekli olan derslerin yalnızca onlar olduğunu görecektir. Bunun yanında hikaye yazmalıyım ! Ciddi anlamda yazı yazmayalı uzun zaman oldu. Düzenleyen biri olmayınca tamamlanmamış gibi geliyor zaten, sinir bozucu. Çok sıkılıyorum ! Kitap okuyacağım uyumadan önce, ki o uyku sanırım 3-4 gibi gelecek. O kadar zamanı boşa geçirmemek gerek. Sabah 8'de uyanmak çok da kötü değil, ancak olmuyor en az 12 olmalı uyanma saatim ki sağlıklı bir gün geçirebileyim. Gerçi bu sağlıklı kısmı sorgulanır, zira yine uykusuz hissediyorum. Ben uykusuzluğa mahkumum galiba. Ne sıkıcı bir dünya burası. Burayı iyi kılan ne varsa yavaş yavaş uzaklaşıyor benden. Güzel şarkılar dahi. Şiirler sonra... Uzun zamandır şiir kitaplarına da sarılmadım galiba. Yarım yamalak sahip olduğum, beni buraya bağlayan ne varsa bırakıyor beni. Yahut ben onları. İstemsiz oluyor ama kime anlatabilirim bunu !?
Özetle şunu demek istiyorum:
Kül olmaktan bahsediyorum Ivan, parmak uçlarından başlayarak ve duyarak kendi etinin kokusunu. İşte hayatın özeti bu.
Somutlamak gerekirse
Özetle şunu demek istiyorum:
Kül olmaktan bahsediyorum Ivan, parmak uçlarından başlayarak ve duyarak kendi etinin kokusunu. İşte hayatın özeti bu.
Somutlamak gerekirse
7 Mart 2014 Cuma
6 Mart 2014 Perşembe
Ölünsün artık mutsuzluktan !
Ya da yalnızlıktan yahut uykusuzluktan. Kendime işkence etmek istiyorum o nedenle erken uyanacağım halde uyumuyorum. Uykusuzluk güzel bir hal, rüya gibi olduğunda daha bir çekilebilir oluyor gündelik hayat. Belirsiz olsun her şey, anlama çabasından sıkıldım. Yapmak istediğim şeyler var ancak onlara başlamak için kendimde güç bulamıyorum. Bir şeyler eksik ve tamamlanmıyor oluşu, oluşum, beni devamlı ölüm düşüncesine itiyor. Kurgu basit, burada mutlu değilsen başka bir yere gitmek istersin. Ölümü düşünmem intihara meyyal olma durumu değil ama. İntihar kavramı üzerinde fazlasıyla durup düşündükten sonra ona kesinlikle sahip olmak istemediğimi anladım. Her şey olağan, olmaması gerektiği gibi. Bir şeyler değişsin artık.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)