28 Temmuz 2013 Pazar

Tatilde sıkılmak bile güzel... :)

Zaman zaman katlanamadığımı söylesem de tatilde her şey daha bir katlanılabilir oluyor aslında. Okul döneminde olan onca yakınmam, dinlediğim şarkılar vs. düşündüm de cidden berbattılar. Doom metal falan dinlemeye başlamıştım ya, böyle biraz sadist biraz mazoşist tavırlar, devamlı intihar düşüncesi, -şu an özlediğim- arkadaşlara dahi uzak davranmak. Saçma sapan onca şey vardı yani. Devamlı olarak sahip olduğum karamsar ruh halim değişmedi ancak bazı huzursuzluklar dışında gerçekten iyi hissediyor olabilirim. :) Uyuyorum ya daha ne olsun ! İstediğim saatte uyuyup uyanabiliyorum, bundan daha güzel ne olabilir. Tatilden aşırı derecede sıkıldığım için bitsin diyordum ama yavaş yavaş bu hale alıştım. Filmler, kitaplar güzel. Bir de yazı yazabilsem, o zaman çok daha güzel olacak her şey. :)

24 Temmuz 2013 Çarşamba

"Ve sana şarkılar söylüyorum kalbimle"

"Elimi ne kadar sıktığımın farkına ancak avucumdan damlayan birkaç damla kanın ardından varabildim. Günlerce melankolinin jilet olup gezinemediği bileklerimin biraz aşağısından akan minimal nehirlere dalıp gittim Virginia Woolf'ça. Üstelik geride bıraktığım "En sevdiğim" diye başlayan notumu okuyabilecek biri yoktu. Yaşamak neydi ? Bu noktadan sonra ne işe yarardı, ne işe yarayacaktım. İnsanları izledim. Her birinin bir amacı vardı, ulaşmak istediği hedefleri, gerçekleştirmek istediği hayalleri. Bense hayal gücü denen varlığın bulunmamasını hayal ediyordum kendimde, kendimle çelişikçe. Uyumak istemiyordum, uyku ilaçlarının halüsinasyonik anlamda bana el salladığını görene kadar da onları içmiyordum. Sonra gülümseyen "belki uyanmam" düşüncesiyle uykuya sarılıyordum. Sonrasından emin olamadığım için istediğim tam olarak ölüm de değildi. Yalnızca bu hayattan kaçıp gitmek. Katlanılabilir kıldığın bu hayattan, yokluğunun dayanılmaz etkisiyle kaçıp gitmek."

22 Temmuz 2013 Pazartesi

Çok güzeldir Romeo ve Juliet !

Romeo:

Yarayla alay eder yaralanmamış olan.

(Juliet yukarıda pencerede görünür)

Dur,şu penceren süzülen ışık da ne ?
Evet orası doğu, Juliet de güneşi!
Yüksel ey güneş, öldür şu kışkanç ayı,
Bak nasılda sararıp soluvermiş Tanrıça kederden
Sen ondan çok daha güzelsin diye
Kıskandığı için vazgeç ona bağlılıktan
Sayrılı ve toydur bakirelik giyisisi.
Soytarılar giyer bunları ancak
Sen çıkar bu giyisileri, at üzerinden
Kadınım benim ah benim sevgilim bu !
Ne olur ah bilseydin sevgilim olduğunu!
Konuşuyor, ama bir şey de demiyor;
Ne çıkar, anlatıyor ya gözleriyle
Karşılık vereceğim ben de!
Amma da yüzsüzüm, konuştuğu ben değilim ki.
Tüm göklerin en güzel yıldızlarından ikisi,
Yalvarıyorlar onun gözlerine işleri olduğundan:
Biz dönünceye dek siz parıldayın diye.
Gözleri gökte olsaydı, yıldızlar da onun yüzünde
Utandırırdı yıldızları yanaklarının parlaklığı
Gün ışığının kandili utandırdığı gibi tıpkı.
Öyle parlak bir ışık çağlayanı olurdu ki gözleri gökte
Gece bitti sanarak kuşlar cıvıldaşırdı.
Bak nasıl da dayamış yanağını eline!
Ah eline giydiği eldiven olaydım da
Dokunaydım yanağına.


Juliet:

Aaah!

Romeo:

Konuşuyor. Ey parlak melek konuş yine!
Sen göz kamaştıran bir parlaklık veriyorsun geceye;
Cennetin kanatlı ulağısın başımın üstünde,
Tıpkı ölümlülerin hayretle açılan gözlerine göründüğün gibi.
Tembel bulutlara binip uçarken o havanın kucağında,
Onu seyreden insanlar gibi hayranlıkla,
Öylece bakıyorum ben sana.


Juliet:

Ah,Romeo! Neden Romeo'sun sen ?
İnkar et babanı, adını yadsı!
Yapamazsan, yemin et sevdiğine
Vazgeçeyim Capulet olmaktan ben.


Romeo:

(kendi kendine) Daha dinleyeyim mi, yoksa açılayım mı ona?

Juliet:

Benim düşmanım olan adındır yalnızca
Sen sensin, Montegue olmasan da.
Hem Montegue nedir ki? Ne eli bir erkeğin,
Ne ayağı,ne kolu ne yüzü ne de başka bir parçası.
N'olur başka bir ad bul kendine.
Adın ne değeri var? Şu gülün adı değişse bile,
Kokmaz mı aynı güzellikte ?
Romeo'nun da adı Romeo olmasaydı
Kusursuzluğundan hiçbir şey kaybolmazdı.
Romeo, bırak, at bu adı! Senin parçan olmayan
Bu ada karşılık al bütün varlığımı.


Romeo:

Alıyorum öyleyse sözünü dinleyerek.
''Sevgilim'' de ki, vaftiz olayım yeniden,
Romeo değilim bundan böyle ben.
Juliet:

Kimsin sen? Böyle geceye gizlenerek
Sırrımı öğrenmeye gelen kim ?


Romeo:

Bilmem nasıl söylemeli kim olduğumu
Bir ad kullanarak! Ey güzel ermiş,
Nefret ediyorum adımdan ben de
Sana düşmandır diye.
Ben yazmış olsaydım, şimdi yırtar atardım onu.


Juliet:

Daha yüz söz bile içmedi ağzından kulaklarım,
Ama bu sesi tanıyorum:
Sen Romeo değil misin? Montegue'lerden hem de


Romeo:

Ne oyum ne öbürü güzel ermiş,
Hoşlanmıyorsan eğer.


Juliet:

Nasıl geldin buraya söyle, hem niye ?
Bahçenin duvarları yüksek zor aşılması,
Kim olduğunu düşün bir de,
Mezar olur sana bu yer, bizden görürlerse.


Romeo:

Aşkın hafif kanatlarıyla aştım bu duvarları,
Durduramaz çünkü sevgiyi taştan sınırlar;
Hem aşkın isteyip de başaramadığı ne var!
Engel olamaz bana bu yüzden akrabalar.


Juliet:

Bir görürlerse, sana kıyarlar

Romeo:

Hayır, daha çok tehlike saklıdır senin gözlerinde
Onların yirmi kılıcından! Tatlı bak yeter;
Korur beni onların düşmanlığına karşı

Juliet:

Dünyada istemem burada görünmeni

Romeo:

Saklar beni onlardan gecenin pelerini;
Kimileri hayatıma son versin ne çıkar, yeter ki sen sev beni;
Geç ölmektense senin sevginden yoksun
Yaşamıma son versin kinleri daha iyi


Juliet:

Kim yardım etti sana burayı bulman için?

Romeo:

Aşk yardım etti, aramamı fısıldayarak;
O bana akıl verdi, ona göz oldum ben de.
Denizci değilim ama uzak denizlerde yıkanan
Uçsuz bucaksız kıyılar kadar uzak olsan da sen
Sana ulaşmak için açılırım denizlere.


Juliet:

Biliyorum gecenin maskesi var yüzümde,
Olmasaydı eğer ,duyduğun için demin söylediklerimi
Nasıl kızardığını görürdün yanaklarımın.
Çok isterdim ah bir güzel uyup göreneklere
Demin söylediklerimin tümünü inkar etmeyi!
Ama uğurlar olsun görgü kurallarına.
Seviyor musun beni? ''Evet'' diyeceksin, biliyorum
Sözüne güveneceğim ben de; ama yemin edeyim deme,
Belki de tutamazsın; Zeus alay edermiş, derler
Sözünü tutamayan aşıklarla.
Romeo beni seviyorsan söyle bana açıkça
Kolayca elde edilmiş sanıyorsan beni eğer,
Çatayım kaşlarımı, naz yapıp ''Hayır'' diyeyim sana,
Yoksa dünyada yapmam öyle bir şey.
Doğrusunu istersen güzel Montegue,
Çılgınca seviyorum seni; belkide bu yüzden
Hoppaca buluyorsundur benim hareketlerimi;
Ama inan sevgilim daha bağlı olacağım sana
Daha kurnaz olup da çekingen olanlardan.
İtiraf edeyim ki daha çekingen davranmalıydım,
Ama farkına varmadan ben seni sevdiğimi
Ağzımdan işitmişsin. N'olur bağışla beni,
Hafifliğe yorma sakın
Karanlık gecenin açığa vurduğu çaresizliğimi.


Romeo:

Sevgilim şu meyve ağaçlarının tepelerini gümüşleyen
Kutsal ayın üzerine yemin ederim ki...


Juliet:

Hayır! Yemin etme karasız ay üzerine sakın;
Yörüngesinde her gece yön değiştiren ay gibi,
Değişken olur sonra senin de aşkın


Romeo:

Ne üstüne yemin edeyim?

Juliet:

Hiç yemin etme; ama ille de edeceksen,
O tanrı bilip tapındığım
Sevimli varlığın üstüne et yeminini
Ben sana inanırım


Romeo:

Eğer yüreğimdeki sevgi...

Juliet:

Dur yemin etme
Senin varlığın bana sevinç veriyorsa da
Sevinç duyamıyorum bu geceki anlaşmadan;
Pek acele birden oldu düşünüp taşınmadan ;
Daha çaktı diyemeden çakıpta kaybolan
Yıldırıma benziyor.Tatlım iyi geceler!
Bu sevgi tomurcuğu öbür görüşmemizde,
Yazın olgunlaştıran soluğuyla dönüşebilir güzel bir çiçeğe
İyi geceler! İyi geceler! Yüreğimde ki dinginlik ve huzur
Dolsun senin gönlüne de!


Romeo:

Ah sana doyamadan mı bırakacaksın beni böyle?

Juliet:

Daha nasıl bir doyum bekliyorsun ki bu gece ?

Romeo:

Aşkının katkısız yeminini benimkine karşılık.

Juliet:

Onu sana verdim bile, sen daha istemeden,
Olsa da keşke bir kez daha versem.


Romeo:

Geri mi alacaksın yine? Peki, neden sevgilim ?

Juliet:

İçtenlikle geri vermek için sana.
Elimde olan bir şeyi istiyorum hem,
Cömertliğim uçsuz bucaksız denizler gibi,
Denizler gibi derin sana olan sevgim
Sana ne kadar verirsem o kadar çoğalıyor bende kalan,
Sonsuz çünkü ikiside

( Dadı,içerden seslenir )

Seslendiler içerden, hoşça kal, canım sevgilim!
Geliyorum dadıcığım! Unutma beni tatlı Montegue!
Biraz bekle şimdi gelirim

Romeo:

Ey kutsanmış mutlu gece!Korkuyorum gecedir diye
Bütün bu inanılamayacak tatlı şeylerin bir düş olmasından.


(Juliet içerden gelir)

Juliet:

İki kelime daha ,sevgili Romeo,
Sonra da gerçekten iyi geceler sana!
Saygıdeğerse aşkının eğilimi,
Amacın evlenmekse, bildir göndereceğim adamla,
O zaman tüm varlığımı sana adar,
Ardın sıra gelirim ta ölünceye kadar.


Dadı:

(İçerden) Küçük hanım!

Juliet:

Hemen geliyorum
(Romeo ya ) Ama kötüyse niyetin sana yalvarırım

Dadı:

(içerden) Küçük Hanım! Küçük Hanım!

Juliet:

Şimdi, Dadı, şimdi
(Romeo ya )Vazgeç bundan ,başbaşa bırak beni kederimle.
Yarın birini yollarım.


Romeo:

Ancak senle yaşar ruhum!

Juliet:

Binlerce kez iyi geceler sana!

Romeo:

Binlerce kez kahrolsun gece, senin ışığın yok ise
Öğrenciler nasıl ayrılırsa ders kitaplarından
Öyle koşar seven sevdiğine giderken
Okula nasıl canı sıkkın giderse öğrenciler,
Öyle ayrılır seven sevdiğinden.


( Juliet yine girer)
Juliet:

Hişt, Romeo, Hişt. Doğancı sesi gerek 
Ayartmak için bu erkek şahini!
Kırık olur tutsaklığın sesi gür sesle konuşamaz;
İnletirdim yoksa yankının uyuduğu mağarayı.
Sesi benimkinden de çok kısılıncaya dek
Durmadan söyletirdim onun rüzgar sesine Romeo’nun adını
Romeo!


Romeo:

Ruhum ağırıyor benim adımla!
Geceleri ne de gümüşsü ses verir sevenlerin dilleri,
En yumuşak müziktir dinleyen kulaklara.


Juliet:

Romeo!

Romeo:

Söyle sevgilim.

Juliet:

Yarın saat kaçta göndereyim?

Romeo:

Dokuzda.

Juliet:

Mutlak gönderirim; daha yirmi yıl var sanki
Unuttum neden geri çağırdığımı seni.


Romeo:

Anımsayıncaya dek beklerim burada.

Juliet:

Büsbütün unuturum sen beklersen orada,
Anımsadığım için seninle olmanın hazzını.

Romeo:

Ben de beklerim sen unutasın diye,
Unuttuğumdan bu evden başkasını.


Juliet:

Neredeyse sabah olacak; artık git sen; 
Yine de şımarık bir çocuğun kuşu gibi uzağa gitme;
Yaramazın elinden bir parça salıverip de
Sonra da verdiği özgürlüğü kıskanıp
İpek bir iplikle geri çektiği
Bukağı burulmuş bir tutsak gibi.


Romeo:

Keşke kuşun olsaydım!

Juliet:

Ne iyi olurdu tatlım!
Ama çok seveyim derken öldürürdüm seni.
İyi geceler! Romeo'm elveda!
Ayrılık öyle tatlı bir keder ki
Sabaha dek iyi geceler sana!
( Çıkar)

Romeo:

Uyku barınsın gözlerinde barış da gönlünde
Uyku da ben olsam barış da, ne tatlı bir dinlenme olur!
Şu bizim kutsal pederin varayım hücresine
Anlatıp bu mutlu olayı yardımını dileyeyim


(Çıkar)”

18 Temmuz 2013 Perşembe

Benim için gerçek bir hazine niteliğinde, dört yapraklı yonca koleksiyonum. :)


Evet ben arabesk dinlemeyi de severim.

Sürekli şikayet ettiğim bir yılın ardından o yıl içinde geçen güzel günleri yad etmek garip oluyor. Bugün arkadaşımın yıl boyunca sınıfta çektiği videolardan yaptığı bir seçkiyi izledim ve gerçekten üzüldüm. Güzel günlerin geçip gitmiş olmasına, onlar yaşanırken benim hiçbirinin değerinin farkında olmamış olmama. Hep böyle mi olacak, hep kaybettikten sonra mı anlaşılacak varlıkların değeri ? Deli gibi istediğim ölüme ulaştığımda da belki pişmanlık duyacağım, ilk kez düşünüyorum bunu.

Bu yıla iyimser bir şekilde bakayım mı ?

Yıl başladı, dershane, okul, ders zerre umurumuzda değildi en yakın arkadaşım ve benim. Matematik derslerinden çıkıp kütüphanede zaman geçiriyorduk. Ya da yazı yazıp kitap okuyorduk. Yine herkes deli gibi soru çözerken biz kütüphane için bir görevde bulunmak üzere 1 haftamızı verdik. Dershanede bulunmamız gereken zamanlarda sokaktaydık, dolaşıyorduk, eğleniyorduk. Okuldan kaçıp kitapçılara, kütüphaneye gidiyorduk. Kitap okuyorduk, şiir okuyorduk. Dersler yine umurumuzda değildi. Felsefemizi insanlara anlatmaya çalışıyorduk, Nietzsche okumamı bırakıp İskender Pala okumamı öneren insanlara. Bu sisteme hizmet etmeyi artık olağan gören insanlara bunun bir saçmalık olduğundan bahsediyorduk. Yarışmalar oluyordu, kazanıyordum, saçma sapan da olsa ödüller alıyordum. Arkadaşımla insanları izliyorduk. Ne kadar komik olduklarına bakıyorduk. Komik mekanlara gidiyorduk, gülüyorduk, gülüyorduk, gülüyorduk ! Uykusuzduk ama "uykum öldüü" gibisinden saçma bir cümleyle yine gülüyorduk. Birlikte mutsuzluğu paylaşıyorduk. Okulun arka bahçesinde çimlere uzanıp gökyüzünü izliyorduk, özgürmüşüz gibi hissediyorduk. Sıraların üzerinde uyuyorduk. Arkadaşım fırsatını bulduğu her yerde uyuyordu. Artık öğretmenler onunla "homeless" diye dalga geçiyordu. Test çözmemiz gerekiyordu, konu çalışmamız gerekiyordu ama okumayı istediğimiz kitaplar vardı. Okuyorduk, umursamıyorduk. Arkadaşım yemeğin çok elzem bir olay olduğundan bahsediyordu ama ben zaman zaman sıkılıp ona para vermek yerine kitap alıyordum. 1 kitap yerine 2 kitap. Çünkü yemek yemekten sıkılırım ben. Birlikte gitmediğimiz yerlere gittik. Kiliseye gittik, orada da çok güldük ! Banklar olağan duraklarımız olmuştu, hem de havuz manzaralı ! İnsanları dinledik, insanları izledik. Eve olabildiğince geç saatlerde döndük. Akşamları seviyorduk. Birlikte olmayı seviyorduk. Sanki artık birlikte olamayacakmışız gibi, arkadaşım ölmüş gibi falan konuştum ama neyse ki yok öyle bir şey. Kendisinden birkaç kez 'son mesaj' aldım ama terk etmedi beni. Kendisi öldükten sonra ben dinleyip güleyim diye bana ses kayıtları hazırlayan bir manyaktır o. Çok severim kendisini. Birlikte 'Doğulu kadın' konseptine büründük, Roman olduk, ki bizim asıl öz kimliğimiz bu. Çok severiz biz romanları. Onlar gibi giyindik, makyajlar yaptık, oynadık. Bunları yaparken de kendimize güldük, o halimizi gören kim düşünürdü ki gerçek kimliklerimizi. Olsun, düşünmesinler. İnsanları önemsememeyi kendimize ilk kural olarak benimsedik. Dershanede ilk derse girmek yerine kahvaltılara gittik, benim hiç sevemediğim kahvaltılara. Süreya'm kahvaltının mutlulukla ilişkili olduğunu söyler ancak ben pek duyamıyorum o mutluluğu. Birlikte hayali bir dünya yarattık. Önce bir köy hikayesi yazdık, orada basit insanlar olduk. Tek sorunu bahçede çalışmak vs. olan, iki de eş bulduk tabii kendimize. Birlikte güldük yine. Sonra farklı dünyalar, farklı hayali karakterler. Hayatımızı birlikte geçirmeyi hayal ettik. Birlikte yaşayacağımız ev için alışverişe bile çıktık ! Zaman zaman hayat gerçekten katlanılmaz oldu, birbirimize onu katlanılabilir kıldık. Defalarca birlikte ölmeyi düşündük, ancak sonra mantığımız vazgeçirdi. Çok güzel şarkılar söyledik, eğlendik. Tabii başka arkadaşlarımız da vardı bu eğlenme süreçlerinin içinde ama aslolan bizdik. Birlikteydik. Ben çözdüğüm testlerin üzerine şiirler yazdım. Birbirimizi yapamayacağımızı bildiğimiz halde ders çalışma konusunda bile motive etmeye çalıştık. Dershanede arabesk şarkılar eşliğinde, gazete kağıdına sarılı sular içtik, ki etkisini yadsıyamam. :) Bir yandan da test çözdük. Biz çok üzüldük, çok güldük ve çalıştık. Diğerlerinden farkımız bu oldu ve sonuç olarak hayatını ders çalışmaya adayan insanlardan daha memnun olduk. Birçoğu bir yıl daha deneyecek. Bugün dönüp baktığımda keşke diyorum, melankoli ablukalarına o kadar yakın olmasaydık. Her neyse geçmiş zaman üzerine keşkeyle kurulu cümleleri pek sevmem. Hayatımız gerçekten okul-dershane-ev üçgeninde geçti ama biz olabildiğince bu üçgenin dışında yaşadık. Şu an yazdıklarım çok küçük bir özet oldu. Biz aslında güzel bir yıl geçirdik.

Bilmiyorum hayat ne getirecek ama umarım gülmeyi hiç unutturmaz bize.

Arabesk dinliyorum demiştim, dinlenir ama bu.


15 Temmuz 2013 Pazartesi

Sıkkınlığın ötesinden merhabalar !

Ne kadar sıkıldığımın haddi hesabı, menzili hududu yok. Menzil ve hudut ne alaka be. Menzil ev demekti değil mi, o değil de rah yol demekti, hatta tarik de ve hatta way de ama konuyla alakası yok. Ben kitapların arkasındaki sözlükleri okurdum ya, çok severim aslında kelimeleri de. Bugünlerde zihnim dışına mantıklı bir şekilde çıkmak istemiyorlar. Bu nasıl bir can sıkıntısıdır. Bu nedir, bu neden ifade edilemez. Kafamda onca cümle dönüyor dolaşıyor, uyumadan önce kaç tane kurgu oluşuyor, somutlamaya gelince elde var sıfır. Okuduğum kitaptan bile bir şey anlamıyorum. Acilen anlamlandırılmaya ihtiyacım var ki, bunun tek yolu belli bir yoğunluk gibi görünüyor. Yani okul başlasın ! Evet devamlı şikayet ettiğim dönemi özledim ben. Çünkü yaşam böyle bir şey, şikayet edilecek türden var olduğunda daha anlamlı. Şu an her şey o kadar boş ki. Ne bileyim intihar düşüncesini dahi dolu dolu düşünmek güzelmiş ya. Ben bu saatten sonra ne yapacağım ki hayatta, her şey aynı, her şey boş gibi düşüncelerle onu düşünmek, intihar denen varlığa hakaret oluyor adeta. İstediğin kadar uyumak uykuyu değersiz kılıyor. Yıl boyunca bir gün uyumak için yalvardım, şu anda hiçbir önemi yok. Zaten bu genel özelliktir. Bir şeye sahip oluncaya kadar değerli olur, sonrasında sıfırdır. Evet bu kesinlikle doğru.

Kelimeler demiştim, kelimelere olan sevgim bambaşkadır aslında. Sözlük okuyan insanları severim. Onlardanım ! Kendime benzeyen insanlarla bir arada bulunmam gerek. Bak bu da uzun bir mesele aslında. Bir de bu kadar uzun süre evde kalmak bana kesinlikle iyi gelmiyor bunu söylemeliyim. Dışarıda olmam gerekiyormuş. Neyse az kaldı değil mi, katlanılabilir bir süre kaldı. Tatilden hiç bu kadar sıkıldığımı hatırlamıyorum. Arkadaşlarımdan uzağım, tek başıma kaldım bildiğin. Kalabalık bir aile içinde bulunuyorum ama hayır onların hiçbir etkisi yok bu tekilliğe. "Hep yalnızlık yavruuumm yalnızlık ömür boyuuu !" Evet bunu kabullendim ama arkadaşlar olmadan olmuyor. Yüzümde ifade yok tüm gün boyunca ya bu nedir. Bitsin artık bu hal !

Fark ettim de sürekli bir şeylerin bitmesini istiyorum.
Tümüyle bitse ya şu hayat !?

13 Temmuz 2013 Cumartesi

Aklıma ölüm geliyor birden, ölüm.

Bence def olup bir yerlere gitmeliyim. Adlandırılmamış mekanlara. Zamanın ötesinde bir yerlere. Hayal gücüm nitelemek için yetersiz olduğundan "ölüm" olarak adlandırıyorum ben oraya geçiş evresini. Basit olarak böyle. Her zaman basit olanı seçerim. "Her şey basit olmalıdır, tümüyle basit." felsefesi benimsenmeli. Evet. Bir de belli bir yoğunluğa ihtiyacım var. 1 ay tatil yeterli bana en fazla. Sonrası yalnızca sıkıyor. Ben devamlı bir koşturma halinde olmalıyım ve o koşturma sırasında kendimce verdiğim molalarda yaşamalıyım. İnsanların bana sunduğu molalardan dahi sıkılıyorum. Yaratılıştan gelen bir arada yaşama ihtiyacı keşke bulunmasaydı bende. Zaten sahip olduğum içsel yalnızlığın somut hali daha fazla acıtmaz sanıyorum canımı.

10 Temmuz 2013 Çarşamba

7 Temmuz 2013 Pazar

214. sayfa

Çok masum bir resim değil miydi, neden insanların öyle olması çok güç. Hayat sanki yalnızca üzülmemiz için kurgulanmış bir oyun gibi. Neden insanların zihninde onca güzel tablo varken hayat bize yalnızca kırık bir şövale üzerinde eprimiş bir tuval ve siyah beyaz bir palet sunuyor. Mavi olsaydı halbuki, ne kadar mutlu olacaktık. Mavide olsaydık, mavinin ta kendisi olsaydık !

Olmadı.
Olmadık.
Olamadık.

Bu noktadan sonra herhangi bir şekilde ifade yok, yalnızca üzülmek var.

5 Temmuz 2013 Cuma

''Kanka şimdi de Hotel California'dan Eagles'ı dinle''

Ne basit bir cümle değil mi, hatta "kanka" kelimesi itici dahi bulunabilir. Ama o cümle kurulduğunda birlikte çok iyi olduğum insanlar vardı. Şimdi merdivenlerden aşağı inerken sınıfın açık kapısından mahzun mahzun beni izleyen arkadaşıma dostluk göstergesi olarak elimi kaldırıp selam vermek, ne güç.  Birlikte saatlerce telefonda konuştuğum, birlikte üzülüp birlikte güldüğüm insanların belli bir süre sonra yanımda olmaması ne kötü. Evet yine birileri var yanımda, hem de çok sevdiğim birileri. Ama giden hep özleniyor işte. Bazen klasörler arasında gezinirken ahmak bir şarkının varlığı sizi bulunduğunuz zamanın aylarca gerisine götürebiliyor. Enstrümantal bir şarkı hem de, "sanki o günler için söylenecek bir şey kalmadı" dercesine.

Gecenin iyi ya da kötü olması kimin umurunda ?

Genel anlamıyla hayat berbat durumdayken. Bunu yaşanan tüm olaylardan bağımsız olarak söylüyorum. Ne olursa olsun bir şekilde eksik kalan bir şeyler var. Yalnızca ölümle doldurulabilecek boşluklar sanki. Hayır her kötü hissettiğimde ölümü düşünmüyorum ben, hep düşünüyorum. "Mutlu" diye addedilebilecek zaman dilimlerinde de. Yazmayla ilgili yarışmalarla pek bir ilgiliyim. Kişi belli bir başarı elde ettiğinde iyi hisseder değil mi, yani olması gereken budur. Peki bu durum bende nasıl ? Ödül töreninde içinde bulunulan alanın yerle bir olması ve benim ölmem gibi ihtimallerin dolaşması zihnimde. Belki bu duruma "hastalıklı" denebilir ama kime göre neye göre sorusuyla tüm fikirler çürütülebilir. "Hiçbir şey yapmak istememek" kadar ilginç bir durum yok. Sevdiğin onca şey yitiyor o anlarda. Sonra sevdiğin şeyleri zamanla yitireceğin gerçeği geliyor aklına, sen de onlarla birlikte yitiyorsun. Sürekli aynı olayların devinimiyle devam eden bu dünyada daha ne kadar kalabilirim. Burası çok sıkıcı. Burayı güzel kılan birkaç ayrıntı var, onlar da belli bir yere kadar.

Ben yaşanan hayata dair saçmalamayı sevmem ki, neden bunu yapmaya çalıştım anlamadım. Hikayeler gerek, kurgular, hayali karakterler, yaşayamadıklarımı yaşayabilen insanlar. Onlar hep olsunlar ! Ben de uyanmamak üzere yattığım uykularıma döneyim. :)

"Ve tümünüz diyorum !
Uzak.
Yüklemsiz bir cümleyle sonlanacak bu
Bendeden."