Ne zaman kendimi berbat hissetsem Kaan İnce'yi düşünüyorum. Ki bu daha da berbat hissettiriyor. Artık bu bende bir takıntı oldu. Mutsuzluk yani. Daha da ilerisini istiyorum hep. Hatta iyi hissettiğimde dahi melankolik şarkılar ve şiirlerle bu halin boğazını neşterle kesiyorum. Sonrası malumunuz her zamanki kan revan.
İnsan bir kez mutsuzluğa alıştı mı bu alışkanlığını terk etmek istemiyor, korkuyor. Bu hiç güzel bir şey değil, yapmayın tavsiye etmem. Ağustos'ta Cemal Süreya Üvercinka'sını kaybetmiş, ben de Kaan İnce'mi. 11 Ağustos 1992. Ben henüz dünyada dahi değilken. Ama buna rağmen kendimi hep suçlu hissediyorum. Orada olmalı ve onu durdurmalıydım. Kim bilir ne kadar kötü hissetmiştir, kim bilir kaç saat ağlamıştır. Onu teselli edememek, ona engel olamamak şu anda beni üzüyor. Hastalıklı bir durum olduğunu ileri sürebilirsiniz, itiraz etmem. Böyle bu olay, ben kabullendim. Onu çok seviyorum ! Asla kazanamayacağım ve kaybedemeyeceğim birini sevmek bir yandan mantıklı diğer yandan ahmakça olsa da. Bilmiyorum nasıl ifade edebilirim bu sevgiyi.
Can İren var bir de. O da müntehir bir şair. "Ben bu dünyaya uyamıyorum" diyerek gitmiş 1962'de dünyadan. 1962 yılında bu dünyadan çekip giden bir adamla bugün aynı hisleri paylaşıyor olmam ne kadar da garip. Onu da seviyorum. Onda da kendimi görüyorum. Ben tüm müntehir şairlerin toplamıyım.
Günlük benzeri bir yer olduğundan güne dair de bir şeyler saçmalayayım. Okula gitmedim bugün. Hava aşırı derecede sisli ve soğuk. Sabah uyandım, ardından tekrar uyudum. Devamsızlık problemi olmasa hiç gitmeyeceğim de, mecburiyetler işte. Hep varlar, hep olacaklar. Sürekli ne olacağım ben diye soruyorum kendime. Yanıtsız bir soru tabii. Aslında öncelikle Türk Dili ve Edebiyatı okumak istiyorum, ardından İngiliz Dili ve Edebiyatı. 8 yıl. İstiyorum ama bunca yıl okumaya ben katlanamam sanırım. Sınava 30 günden de az kaldı. Depresif hallerimin zirvelerindeyim. Zaman zaman düşünmeyi bile beceremiyorum.
Bitsin artık şu yıl.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder