Haddinden fazla düşünüyorum bu aralar. Sürekli bir durumun zıt halini de göz önünde bulundurduğumdan kendimi hiçbir yere, ideolojiye ait hissetmiyorum artık. Bu hiç hoş değil. Çünkü hepimizin bildiği üzere insan sürekli bir şeylere ait olmak ister, olamıyorum. Kafam sürekli karışık gibi. Tam olarak bir düşünceye dahi yoğunlaşamıyorum. Deliriyor olabileceğimi düşünüyorum bazen. Gerçi bu düşünceler beynime üşüşmeden önce büyük bir hissizlik yaşadığımı söyleyebilirim. Saçmalamak bile istemiyorum galiba. Artık halet-i ruhiyemi ifade edemiyorum.
Susuyorum.
27 Şubat 2013 Çarşamba
26 Şubat 2013 Salı
Acıların adını Ağustos koymalılar
Ne zaman kendimi berbat hissetsem Kaan İnce'yi düşünüyorum. Ki bu daha da berbat hissettiriyor. Artık bu bende bir takıntı oldu. Mutsuzluk yani. Daha da ilerisini istiyorum hep. Hatta iyi hissettiğimde dahi melankolik şarkılar ve şiirlerle bu halin boğazını neşterle kesiyorum. Sonrası malumunuz her zamanki kan revan.
İnsan bir kez mutsuzluğa alıştı mı bu alışkanlığını terk etmek istemiyor, korkuyor. Bu hiç güzel bir şey değil, yapmayın tavsiye etmem. Ağustos'ta Cemal Süreya Üvercinka'sını kaybetmiş, ben de Kaan İnce'mi. 11 Ağustos 1992. Ben henüz dünyada dahi değilken. Ama buna rağmen kendimi hep suçlu hissediyorum. Orada olmalı ve onu durdurmalıydım. Kim bilir ne kadar kötü hissetmiştir, kim bilir kaç saat ağlamıştır. Onu teselli edememek, ona engel olamamak şu anda beni üzüyor. Hastalıklı bir durum olduğunu ileri sürebilirsiniz, itiraz etmem. Böyle bu olay, ben kabullendim. Onu çok seviyorum ! Asla kazanamayacağım ve kaybedemeyeceğim birini sevmek bir yandan mantıklı diğer yandan ahmakça olsa da. Bilmiyorum nasıl ifade edebilirim bu sevgiyi.
Can İren var bir de. O da müntehir bir şair. "Ben bu dünyaya uyamıyorum" diyerek gitmiş 1962'de dünyadan. 1962 yılında bu dünyadan çekip giden bir adamla bugün aynı hisleri paylaşıyor olmam ne kadar da garip. Onu da seviyorum. Onda da kendimi görüyorum. Ben tüm müntehir şairlerin toplamıyım.
Günlük benzeri bir yer olduğundan güne dair de bir şeyler saçmalayayım. Okula gitmedim bugün. Hava aşırı derecede sisli ve soğuk. Sabah uyandım, ardından tekrar uyudum. Devamsızlık problemi olmasa hiç gitmeyeceğim de, mecburiyetler işte. Hep varlar, hep olacaklar. Sürekli ne olacağım ben diye soruyorum kendime. Yanıtsız bir soru tabii. Aslında öncelikle Türk Dili ve Edebiyatı okumak istiyorum, ardından İngiliz Dili ve Edebiyatı. 8 yıl. İstiyorum ama bunca yıl okumaya ben katlanamam sanırım. Sınava 30 günden de az kaldı. Depresif hallerimin zirvelerindeyim. Zaman zaman düşünmeyi bile beceremiyorum.
Bitsin artık şu yıl.
İnsan bir kez mutsuzluğa alıştı mı bu alışkanlığını terk etmek istemiyor, korkuyor. Bu hiç güzel bir şey değil, yapmayın tavsiye etmem. Ağustos'ta Cemal Süreya Üvercinka'sını kaybetmiş, ben de Kaan İnce'mi. 11 Ağustos 1992. Ben henüz dünyada dahi değilken. Ama buna rağmen kendimi hep suçlu hissediyorum. Orada olmalı ve onu durdurmalıydım. Kim bilir ne kadar kötü hissetmiştir, kim bilir kaç saat ağlamıştır. Onu teselli edememek, ona engel olamamak şu anda beni üzüyor. Hastalıklı bir durum olduğunu ileri sürebilirsiniz, itiraz etmem. Böyle bu olay, ben kabullendim. Onu çok seviyorum ! Asla kazanamayacağım ve kaybedemeyeceğim birini sevmek bir yandan mantıklı diğer yandan ahmakça olsa da. Bilmiyorum nasıl ifade edebilirim bu sevgiyi.
Can İren var bir de. O da müntehir bir şair. "Ben bu dünyaya uyamıyorum" diyerek gitmiş 1962'de dünyadan. 1962 yılında bu dünyadan çekip giden bir adamla bugün aynı hisleri paylaşıyor olmam ne kadar da garip. Onu da seviyorum. Onda da kendimi görüyorum. Ben tüm müntehir şairlerin toplamıyım.
Günlük benzeri bir yer olduğundan güne dair de bir şeyler saçmalayayım. Okula gitmedim bugün. Hava aşırı derecede sisli ve soğuk. Sabah uyandım, ardından tekrar uyudum. Devamsızlık problemi olmasa hiç gitmeyeceğim de, mecburiyetler işte. Hep varlar, hep olacaklar. Sürekli ne olacağım ben diye soruyorum kendime. Yanıtsız bir soru tabii. Aslında öncelikle Türk Dili ve Edebiyatı okumak istiyorum, ardından İngiliz Dili ve Edebiyatı. 8 yıl. İstiyorum ama bunca yıl okumaya ben katlanamam sanırım. Sınava 30 günden de az kaldı. Depresif hallerimin zirvelerindeyim. Zaman zaman düşünmeyi bile beceremiyorum.
Bitsin artık şu yıl.
23 Şubat 2013 Cumartesi
22 Şubat 2013 Cuma
Kişiyi beklentisizlik mi, beklentilerin gerçekleşmemesi mi daha çok üzer ?
İnsanı sahip olamadıkları değil, asla sahip olamayacakları üzer.
Her birimizin zihninde çeşitli hayat tasarımları vardır ve tümümüz onlara ulaşmak isteriz. Ancak onlara ulaşmanın imkansız olduğu gerçeği birçok kez insanı umutsuzluğa düşürür. Beni düşürüyor. Sürekli. Herkes kendinden daha kötü durumdakilere bakıp sahip olduklarımıza şükretmekten bahsediyor ama kişi nasıl onca insanı görmez. Kendinden kat be kat harikulade hayatlar süren insanlar nasıl görmezden gelinebilir. Ben bunu yapamıyorum. Şu an bunu dahi pek yazma isteğinde olduğum söylenemez. Çünkü şu an aynı zamanda diliminde yaşadığım onca insanın nelerle ilgilendiği belirip duruyor zihnimde. Ben mi pek hayalperest bakıyorum bilmiyorum ama şu an birisi sıcacık bir güneşin altında uzanmış hiçbir şey düşünmeden duruyor. Biri havuza daldı. Biri arkadaşlarıyla beraber bambaşka bir yer keşfetmek üzere arabasına bindi. Biri uyuyor (Ki benim en çok kıskandıklarımdan biri) ve daha bir sürü mutlu insan geçip gidiyor zihnimden.
Saçma sapan bir hayata sahibim. Sınav yılı gerçekten insanın psikolojisini mahvediyor. Saçlarımı kazıtmayı dahi düşünüyorum, şu an uzunlukları belimi geçen saçlarımı. Değişimi hayal edin. Önce sonra diye de yan yana fotoğrafları koyduk mu tamamdır. Kafamda çeşitli hikayeler var. Başlangıçlar gelip gelip gidiyor. Her zamanki gibi not almıyorum. Herkese açık olduğu halde kimse tarafından okunmayan bir blog bu fikri sevdim. Bir nevi günlük. İlk okulda zorla tutturulan günlüklerimden farkıysa biraz daha istemli olması. Berbattı yahu onlar otururdum bir gecede bir ayı yazardım. Aslında tutsaydım gayet eğlenceli olurdu şu an okumak. Her neyse, bu yazdıklarımı silmeyeceğimi umarak devam ediyorum. Sınav yılı üzerine saçmalayayım yine bitmez tükenmez bir konudur bu benim için.
S ı n a v .
Geçen yıl bu yıla dair çok doğru bir tahminde bulunmuştum. "Ben mahvoluruumm." Oldum. Geleceğe dair ne umut dolu kehanetlerim var değil mi ? :) Bazen aslında düşünüyorum ben kötü düşündüğüm için kötü oluyor, bundan sonra iyi düşünürsem pek çok şey iyileşir vs. diye ama olmuyor. Ruh hali insanda belli bir alışkanlık yapıyor olmalı ki, kurtulamıyorum. Devamlı depresif, haller zaman zaman konuşmak dahi istememek, sürekli uyuma isteği, sürekli aralıksız kitap okuma isteği, ard arda birkaç film izleme isteği. Hatta biraz daha ütopik bakarak bir filme hapsolma isteği !
Saçmalamayı ciddi anlamda seviyorum. Ve bunu konuşarak değil de yazarak yapmak daha bir hoşuma gidiyor. Çünkü kendi kendine konuşursan tuhaf karşılanırsın, yazarsan insanlar olur da merak ederse şöyle bir göz atıp seni kendi haline bırakırlar. Bu güzel bir şey. Yazmak güzel bir şey. Seviyorum. Ama okumak da bir o kadar güzel. Okumak istediğim birçok kitap var ama bu aralar onları okurken dahi suçluluk duyuyorum bunun yerine soru çözmeliyim, konu çalışmalıyım diye düşünüyorum. Ahmak konular.
Bugün okula gitmedim. Dün gece tam da istediğim gibi gecenin bir bölümünde uyumadım. Geceleri çok severim. Geceler uykuyla dahi geçirilmeyecek zaman dilimleridir bence. Sabah da benim güzel bebeğim tarafından uyandırılmak çok güzeldi, tabii uykumu aldıktan sonra. Kişi uykusunu alabildiğinde bu berbat dünyaya bir nebze daha katlanabiliyor. Uykusuzluk gerçek bir işkence. Yapılmasın kimseye, ne olur. Bunun için ciddi anlamda savaşabilirim. Yeni bir örgüt kurup eylemlerde bulunabilirim. Sonra da uyanmış olurum herhalde zira yine hayallere daldım. Yalnız yazdıkça daha iyi anlıyorum ne kadar saçmalama isteği içinde bulunduğumu. :)
Bende bir konu üzerine yazamama gibi bir sorun var galiba, başlık nerede içerik nerede. Her neyse ben dağınık olduğumdan yazılarımın da bana benzemesi gayet normal. Biraz oradan biraz buradan azıcık da şuna değineyim derken iyice karmaşıklaşıyor. Olsun bundan hiç rahatsız değilim. Yapmam gereken bir kurgu yok, uymam gereken kurallar yok (yazım kurallarını severim onları es geçebiliriz bu kurallara uyma zorunluluğunda, tamamen istek).
Bir de yarın dershane olmasın. Dershaneye yalnızca coğrafya için gidiyorum. Hiç mi hiç gitmek istemiyorum. Sınava pek bir az zaman kaldı. En çok merak ettiğim şey de o sınavdan çıktıktan sonraki ruh halim. Sanıyorum şu ana kadar yaşadığım ölüm isteğinin en yüksek raddesini orada göreceğim. Sarılmak istediğim iki kitap var sınav sonrası. Kaan İnce-Gizdüşüm Cemal Süreya-Sevda Sözleri. Şu anki planıma göre de fonda da Lou Reed'den Perfect Day olacak. O günün mükemmelliyetine ithafen. Bilmiyorum. Hiçbir şey bilmiyorum. Bu aralar sürekli bu eylemi kullanıyorum.
B i l m i y o r u m. Hem de hiçbir şey !
Arkadaşım geçenlerde çok hoş bir yere gitmiş. O anlattıkça hoşuma gitti, keşke biz de böyle bir yer açabilsek dedim. Hayallere falan daldım abarttım olayı. Edebiyata dair bir bölümü olur, orada yalnızca içecekler bulunur. Yemek yenen kısmıyla arasında belirli bir yalıtım olmalı e malum kitap okunacak orada. Duvarlara şiirler yazarız, şairlerin yazarların fotoğrafları olur her yerde. Benim gerçek huzuru bulacağım bir yer canlandı hayallerimde. Ama önüme koyulan hayatta 1 ay sonra girmem gereken bir deneme sınavı. Evet yalnızca sınav yazmam gerekiyordu ama istemdışı deneme sınavı yazdım, bunu da kendime kabul ettirmem gerek aslında, bildiğin deneme sınavı o da. Sonrasında elle tutulur bir bölüm kazanıp 4 yıl üniversitede sürünüp para getiren herhangi bir işte çalışmak.
Ah hayat ! Senden istediğim bu değil ki. Gerçi ne istediğimi de tam anlamıyla bilmediğimden yarala yaralayabildiğin kadar, bu kan da elbet bir gün tükenir.
Her birimizin zihninde çeşitli hayat tasarımları vardır ve tümümüz onlara ulaşmak isteriz. Ancak onlara ulaşmanın imkansız olduğu gerçeği birçok kez insanı umutsuzluğa düşürür. Beni düşürüyor. Sürekli. Herkes kendinden daha kötü durumdakilere bakıp sahip olduklarımıza şükretmekten bahsediyor ama kişi nasıl onca insanı görmez. Kendinden kat be kat harikulade hayatlar süren insanlar nasıl görmezden gelinebilir. Ben bunu yapamıyorum. Şu an bunu dahi pek yazma isteğinde olduğum söylenemez. Çünkü şu an aynı zamanda diliminde yaşadığım onca insanın nelerle ilgilendiği belirip duruyor zihnimde. Ben mi pek hayalperest bakıyorum bilmiyorum ama şu an birisi sıcacık bir güneşin altında uzanmış hiçbir şey düşünmeden duruyor. Biri havuza daldı. Biri arkadaşlarıyla beraber bambaşka bir yer keşfetmek üzere arabasına bindi. Biri uyuyor (Ki benim en çok kıskandıklarımdan biri) ve daha bir sürü mutlu insan geçip gidiyor zihnimden.
Saçma sapan bir hayata sahibim. Sınav yılı gerçekten insanın psikolojisini mahvediyor. Saçlarımı kazıtmayı dahi düşünüyorum, şu an uzunlukları belimi geçen saçlarımı. Değişimi hayal edin. Önce sonra diye de yan yana fotoğrafları koyduk mu tamamdır. Kafamda çeşitli hikayeler var. Başlangıçlar gelip gelip gidiyor. Her zamanki gibi not almıyorum. Herkese açık olduğu halde kimse tarafından okunmayan bir blog bu fikri sevdim. Bir nevi günlük. İlk okulda zorla tutturulan günlüklerimden farkıysa biraz daha istemli olması. Berbattı yahu onlar otururdum bir gecede bir ayı yazardım. Aslında tutsaydım gayet eğlenceli olurdu şu an okumak. Her neyse, bu yazdıklarımı silmeyeceğimi umarak devam ediyorum. Sınav yılı üzerine saçmalayayım yine bitmez tükenmez bir konudur bu benim için.
S ı n a v .
Geçen yıl bu yıla dair çok doğru bir tahminde bulunmuştum. "Ben mahvoluruumm." Oldum. Geleceğe dair ne umut dolu kehanetlerim var değil mi ? :) Bazen aslında düşünüyorum ben kötü düşündüğüm için kötü oluyor, bundan sonra iyi düşünürsem pek çok şey iyileşir vs. diye ama olmuyor. Ruh hali insanda belli bir alışkanlık yapıyor olmalı ki, kurtulamıyorum. Devamlı depresif, haller zaman zaman konuşmak dahi istememek, sürekli uyuma isteği, sürekli aralıksız kitap okuma isteği, ard arda birkaç film izleme isteği. Hatta biraz daha ütopik bakarak bir filme hapsolma isteği !
Saçmalamayı ciddi anlamda seviyorum. Ve bunu konuşarak değil de yazarak yapmak daha bir hoşuma gidiyor. Çünkü kendi kendine konuşursan tuhaf karşılanırsın, yazarsan insanlar olur da merak ederse şöyle bir göz atıp seni kendi haline bırakırlar. Bu güzel bir şey. Yazmak güzel bir şey. Seviyorum. Ama okumak da bir o kadar güzel. Okumak istediğim birçok kitap var ama bu aralar onları okurken dahi suçluluk duyuyorum bunun yerine soru çözmeliyim, konu çalışmalıyım diye düşünüyorum. Ahmak konular.
Bugün okula gitmedim. Dün gece tam da istediğim gibi gecenin bir bölümünde uyumadım. Geceleri çok severim. Geceler uykuyla dahi geçirilmeyecek zaman dilimleridir bence. Sabah da benim güzel bebeğim tarafından uyandırılmak çok güzeldi, tabii uykumu aldıktan sonra. Kişi uykusunu alabildiğinde bu berbat dünyaya bir nebze daha katlanabiliyor. Uykusuzluk gerçek bir işkence. Yapılmasın kimseye, ne olur. Bunun için ciddi anlamda savaşabilirim. Yeni bir örgüt kurup eylemlerde bulunabilirim. Sonra da uyanmış olurum herhalde zira yine hayallere daldım. Yalnız yazdıkça daha iyi anlıyorum ne kadar saçmalama isteği içinde bulunduğumu. :)
Bende bir konu üzerine yazamama gibi bir sorun var galiba, başlık nerede içerik nerede. Her neyse ben dağınık olduğumdan yazılarımın da bana benzemesi gayet normal. Biraz oradan biraz buradan azıcık da şuna değineyim derken iyice karmaşıklaşıyor. Olsun bundan hiç rahatsız değilim. Yapmam gereken bir kurgu yok, uymam gereken kurallar yok (yazım kurallarını severim onları es geçebiliriz bu kurallara uyma zorunluluğunda, tamamen istek).
Bir de yarın dershane olmasın. Dershaneye yalnızca coğrafya için gidiyorum. Hiç mi hiç gitmek istemiyorum. Sınava pek bir az zaman kaldı. En çok merak ettiğim şey de o sınavdan çıktıktan sonraki ruh halim. Sanıyorum şu ana kadar yaşadığım ölüm isteğinin en yüksek raddesini orada göreceğim. Sarılmak istediğim iki kitap var sınav sonrası. Kaan İnce-Gizdüşüm Cemal Süreya-Sevda Sözleri. Şu anki planıma göre de fonda da Lou Reed'den Perfect Day olacak. O günün mükemmelliyetine ithafen. Bilmiyorum. Hiçbir şey bilmiyorum. Bu aralar sürekli bu eylemi kullanıyorum.
B i l m i y o r u m. Hem de hiçbir şey !
Arkadaşım geçenlerde çok hoş bir yere gitmiş. O anlattıkça hoşuma gitti, keşke biz de böyle bir yer açabilsek dedim. Hayallere falan daldım abarttım olayı. Edebiyata dair bir bölümü olur, orada yalnızca içecekler bulunur. Yemek yenen kısmıyla arasında belirli bir yalıtım olmalı e malum kitap okunacak orada. Duvarlara şiirler yazarız, şairlerin yazarların fotoğrafları olur her yerde. Benim gerçek huzuru bulacağım bir yer canlandı hayallerimde. Ama önüme koyulan hayatta 1 ay sonra girmem gereken bir deneme sınavı. Evet yalnızca sınav yazmam gerekiyordu ama istemdışı deneme sınavı yazdım, bunu da kendime kabul ettirmem gerek aslında, bildiğin deneme sınavı o da. Sonrasında elle tutulur bir bölüm kazanıp 4 yıl üniversitede sürünüp para getiren herhangi bir işte çalışmak.
Ah hayat ! Senden istediğim bu değil ki. Gerçi ne istediğimi de tam anlamıyla bilmediğimden yarala yaralayabildiğin kadar, bu kan da elbet bir gün tükenir.
18 Şubat 2013 Pazartesi
Daha dibe !
Bu durumun hiçbir anlamı yok. Bu kadar kötü hissediyor olmamın hiçbir açıklaması olamaz. Her zaman umursamaz görünen ben'in bitişine tanıklık ediyoruz kendimle birlikte. Sürekli gelen bunalım halleri, artık hiçbir şeye karşı kalmayan istek hissi ve daha bir sürü saçmalık. Okula gitmek istemiyorum. Dershaneden nefret ediyorum. Normal zamanda büyük bir aşkla sevgiyle alacağım, okuyacağım dergiye karşı dahi isteksizim. Ömrüm boyunca yazmak istediğimi ileri sürüyordum ancak şimdilerde onu dahi yapmıyorum. Herkesin olması gerektiğini ileri sürdüğünden kendime bulduğum yaşama amacım olan "yazma isteğimi" de kaybettim. Derinliğinin ne kadar olduğunu kestiremediğim bir okyanusta gibiyim, dibe doğru ilerliyorum. Ama bu ilerleyişten öyle sıkıldım ki, çabucak olsun bitsin istiyorum. Yahut bir balık tarafından yutulayım. Bilmiyorum olsun bir şeyler. Y O K O L A Y I M.
Dün kendimi ders çalışabileceğim yalanıyla kandırıp dershaneye gitmedim. Sonuç ne oldu ? 1 gibi kitap okumaya başladım. 2 olsun kitabı bırakır başlarım, hadi 2 geçti 3'te başlayayım diye diye 4.30'a kadar kitabı okuyup bitirdim. Kitap bittiğinde kendimi daha da anlamsız hissettim. Kitabın ismi Sırça Fanus. Sylvia Plath'in kendi yaşam öyküsü niteliğinde bir kitap. Müntehir şair ve yazarlara duyduğum ilgi aşikar. Bu kitapla da iyice onların dünyasına girdim sanki. Baş kahraman bendim. Kendi hayatımda hiçbir şeye yön veremediğimden, baş kahramanlık nedir bilmediğimden kendimi nerede önemli hissediyorsam orada oluyorum. Kendimi sınıf ortamında iyi hissetmiyorum, çünkü hepsi o ahmak bilgilerle bezenmiş halde ve ben onların yanında "tembel" kalıyorum. Hiç umursamadığım bir sıfat ama zaman zaman neden ben de onlar gibi olamıyorum diye sorguladığım oluyor. İstemdışı. Kendimi yalnızca kitap okurken ve film izlerken iyi hissediyorum bugünlerde. Çünkü iki eylemde de kendi gerçek dünyamdan soyutlanıyorum. İstediğim gibi ütopik yerlerde bulunuyorum. Gerçek denen şeyden nefret ediyorum. Çünkü o asla mutlu etmiyor. Asla iyi hissettirmiyor. Yine uykusuzum. Yine yorgunum. Hep aynı şeyleri tekrar edip aynı şeylerden şikayet ediyorum. Sıkıldım.
Nihayet bugün aylardır yazdığım düzenlediğim öykü yarışmaya gitti. Niye ? Kendimi niye sınamak istediğimi anlayamıyorum. Hep daha iyisi yapılabileceğine göre neden kendimin kötü olduğunu kabullenip herhangi bir köşeye çekilmiyorum ?
"Farkında mısın sen cidden iyi yazıyorsun" dediğinde hocam gülümsemiştim. İnanmıyordum çünkü. Hala inanmıyorum. Buna inanabilitem yok. İyi şeyler yazıldı. İyi şeyler yazılıyor. Ama onlar benim ahmak parmaklarımdan çıkmıyor. Zihnime uğradıkları yok. Deniyorum. Daha iyisi için hiçbir nedenim olmadan çalışıyorum ama olmuyor. Olmayacak.
Gelecek koca bir umutsuzluk çukurundan başka bir şey değil benim için artık.
Hep böyle melankolik takılan, ahmak bir insandım ve bu yıl iyice yerle bir oldum. Geçenlerde keşke dedim daha despot bir yönetim anlayışı içinde bulunsaydık. Ne yapacağımız doğduğumuzda tasarlansaydı. Kimse kendi isteği dahilinde hareket edemeseydi. Sonra fark ettim ki zaten bu hep var. Kimse isteği dahilinde hareket edemiyor. Görünmez bağlarla öylesine bağımlıyız ki ne idüğü belirsiz varlıklara, ne kıpırdayabiliyoruz ne de sorgulayabiliyoruz. Ölüm isteğimiz dahi başkalarının elindeyken, ötenaziyi bırak intiharlar dahi delicesine engellenmeye çalışılırken özgürlük savunucuları tarafından ben daha ne kadar barınabilirim bu dünyada ?
Farklıyım, onlar gibi değilim vs. triplerine girmeyeceğim. Tümüyle aynıyım, eşdeğerim. Hatta isterlerse düşük dahi görebilirler. Ama neden onlardan ruh hali yönüyle bu denli ayrıldığımı anlayamıyorum. Neden bu kadar kötü hissettiğime bir anlam veremiyorum. Nereye gidiyoruz ? Ne yapacağız ? Gelecekte ne olacak ? Çok sıkıldım artık öğrencilikten. Çok sıkıldım artık bu dayatmalardan ! Nefes almak istiyorum. Ve az biraz da uyumak.
Sonsuz bir uykuya izin vermiyorsunuz biliyorum, ancak bu isteğe antidepresan etkisi yapan yarı ölümleri, uykularımı bana bağışlayın yalvarırım.
Dün kendimi ders çalışabileceğim yalanıyla kandırıp dershaneye gitmedim. Sonuç ne oldu ? 1 gibi kitap okumaya başladım. 2 olsun kitabı bırakır başlarım, hadi 2 geçti 3'te başlayayım diye diye 4.30'a kadar kitabı okuyup bitirdim. Kitap bittiğinde kendimi daha da anlamsız hissettim. Kitabın ismi Sırça Fanus. Sylvia Plath'in kendi yaşam öyküsü niteliğinde bir kitap. Müntehir şair ve yazarlara duyduğum ilgi aşikar. Bu kitapla da iyice onların dünyasına girdim sanki. Baş kahraman bendim. Kendi hayatımda hiçbir şeye yön veremediğimden, baş kahramanlık nedir bilmediğimden kendimi nerede önemli hissediyorsam orada oluyorum. Kendimi sınıf ortamında iyi hissetmiyorum, çünkü hepsi o ahmak bilgilerle bezenmiş halde ve ben onların yanında "tembel" kalıyorum. Hiç umursamadığım bir sıfat ama zaman zaman neden ben de onlar gibi olamıyorum diye sorguladığım oluyor. İstemdışı. Kendimi yalnızca kitap okurken ve film izlerken iyi hissediyorum bugünlerde. Çünkü iki eylemde de kendi gerçek dünyamdan soyutlanıyorum. İstediğim gibi ütopik yerlerde bulunuyorum. Gerçek denen şeyden nefret ediyorum. Çünkü o asla mutlu etmiyor. Asla iyi hissettirmiyor. Yine uykusuzum. Yine yorgunum. Hep aynı şeyleri tekrar edip aynı şeylerden şikayet ediyorum. Sıkıldım.
Nihayet bugün aylardır yazdığım düzenlediğim öykü yarışmaya gitti. Niye ? Kendimi niye sınamak istediğimi anlayamıyorum. Hep daha iyisi yapılabileceğine göre neden kendimin kötü olduğunu kabullenip herhangi bir köşeye çekilmiyorum ?
"Farkında mısın sen cidden iyi yazıyorsun" dediğinde hocam gülümsemiştim. İnanmıyordum çünkü. Hala inanmıyorum. Buna inanabilitem yok. İyi şeyler yazıldı. İyi şeyler yazılıyor. Ama onlar benim ahmak parmaklarımdan çıkmıyor. Zihnime uğradıkları yok. Deniyorum. Daha iyisi için hiçbir nedenim olmadan çalışıyorum ama olmuyor. Olmayacak.
Gelecek koca bir umutsuzluk çukurundan başka bir şey değil benim için artık.
Hep böyle melankolik takılan, ahmak bir insandım ve bu yıl iyice yerle bir oldum. Geçenlerde keşke dedim daha despot bir yönetim anlayışı içinde bulunsaydık. Ne yapacağımız doğduğumuzda tasarlansaydı. Kimse kendi isteği dahilinde hareket edemeseydi. Sonra fark ettim ki zaten bu hep var. Kimse isteği dahilinde hareket edemiyor. Görünmez bağlarla öylesine bağımlıyız ki ne idüğü belirsiz varlıklara, ne kıpırdayabiliyoruz ne de sorgulayabiliyoruz. Ölüm isteğimiz dahi başkalarının elindeyken, ötenaziyi bırak intiharlar dahi delicesine engellenmeye çalışılırken özgürlük savunucuları tarafından ben daha ne kadar barınabilirim bu dünyada ?
Farklıyım, onlar gibi değilim vs. triplerine girmeyeceğim. Tümüyle aynıyım, eşdeğerim. Hatta isterlerse düşük dahi görebilirler. Ama neden onlardan ruh hali yönüyle bu denli ayrıldığımı anlayamıyorum. Neden bu kadar kötü hissettiğime bir anlam veremiyorum. Nereye gidiyoruz ? Ne yapacağız ? Gelecekte ne olacak ? Çok sıkıldım artık öğrencilikten. Çok sıkıldım artık bu dayatmalardan ! Nefes almak istiyorum. Ve az biraz da uyumak.
Sonsuz bir uykuya izin vermiyorsunuz biliyorum, ancak bu isteğe antidepresan etkisi yapan yarı ölümleri, uykularımı bana bağışlayın yalvarırım.
12 Şubat 2013 Salı
"Ölmek dışında hiçbir şey istemiyorum.
Jane Austen"
Genel ruh halim bunun üzerine olsa da, birkaç gündür bunun yerini yalnızca uyuma isteği aldı. İlk kez böyle bir uykusuzluk içindeyim. Hep uykusuz kalıyordum ama o zamanlar istediğim anda uyuyabiliyordum. Artık bu olmuyor ve uyumak için özel bir çaba sarfediyorum. Sınavına pek az sayıda gün kalmış sefil bir öğrenci olsam da bu durum hiç umurumda değilmiş gibi sanki. Ben hala sınavdan çıktıktan sonra hangi şarkıyı dinleyeceğimi, hangi kitaplara sarılacağımı düşünüyorum. Oradan sağ çıkabilecek miyim ? Bunu daha çok düşünmem gerekirken yine her zamanki umursamaz tavrıma bürünüyorum. Edebiyat var. Artık üzerinde bilmem kaçıncı düzenlemeyi yaptığım hikayem var, yakında yarışmaya gidecek olan. Gitse de ondan da kurtulsam. Bu yıl üzerine biraz saçmalamak istiyorum. Olur da tahammül edip silmezsem bu yazdıklarımı ilerleyen zamanlarda okuyabilmek için.
Ağustosun sonlarına doğru dershane başladı. Gerçek bir maraton başlıyordu ama ben farkında değildim. Eylül-Ekim-Kasım-Aralık-Ocak ... Uykusuz günler. Çözülmesi gereken sorular, umursanmayan psikolojik sorunlar. İntihar eşiğinde geçen bir yıl. Şu an başımda uykusuzluk nedeniyle ahmak bir baş ağrısı bulunmakta. Öyle ya da böyle bu yıl bitecek. Peki ya sonuç ? Olumsuz olursa bir yıl daha çekilir mi bu işkence ?
www.youtube.com/watch?v=EIWxCQvFQCE
Zaman zaman sen dahi etkisiz kalıyorsun Teoman.
www.youtube.com/watch?v=eTjvVWXTlKU
Bununla devam edip, bu ahmak yıl hakkında saçmalamaya devam ediyorum. Öncelikle bir noktada anlaşalım. Uyku bir insanın en temel fizyolojik ihtiyacıdır. Eğer onu uyumasına izin vermezseniz hiçbir şeyden gerçek anlamda tad alamaz hale gelir. En azından benim için böyle. Bunun yanında yalnızlık falan birkaç konu daha var onlara hiç değinmeyeceğim. Dün cümle dahi kuramayacak kadar berbat bir haldeydim. Bugün bunu biraz daha aşmış olsam da, OLMUYOR ! Bana yapılabilecek en büyük işkence uykusuz bırakmaktır sanırım.
Sürekli deneme sınavları, soru sayıları, netler, ödevler, sınavın ardından hiçbir zerresi bir işime yaramayacak olan bilgiler. Hayali hesaplar, durumlar. Olmayan meridyenlerin, olmayan paralellerin saat uzaklık hesapları. Olmayan sayılarla hayali bir şekilde, eğer başarısız isek gerizekalı muamelesi gördüğümüz matematik dersi.
Evet ben bir gerizekalıyım !
Matematik sınavlarında aynen böyle bağırmak istiyorum. Öyle hissettiriliyorum çünkü. O gözle bakıyorlar. Bunun yanında hiçbirinin sahip olmadığı bilgilere sahip olmam kimsenin umurunda değil. Saydığım kitap isimlerine, tanıdığım şair yazarlara "nasıl biliyorsun bunları" diye bakanlar dışında kimsenin umurunda değil.
Sanırım bu kadar saçmalık yeterli olacak.
Keşke uyuyabilsem. :(
Jane Austen"
Genel ruh halim bunun üzerine olsa da, birkaç gündür bunun yerini yalnızca uyuma isteği aldı. İlk kez böyle bir uykusuzluk içindeyim. Hep uykusuz kalıyordum ama o zamanlar istediğim anda uyuyabiliyordum. Artık bu olmuyor ve uyumak için özel bir çaba sarfediyorum. Sınavına pek az sayıda gün kalmış sefil bir öğrenci olsam da bu durum hiç umurumda değilmiş gibi sanki. Ben hala sınavdan çıktıktan sonra hangi şarkıyı dinleyeceğimi, hangi kitaplara sarılacağımı düşünüyorum. Oradan sağ çıkabilecek miyim ? Bunu daha çok düşünmem gerekirken yine her zamanki umursamaz tavrıma bürünüyorum. Edebiyat var. Artık üzerinde bilmem kaçıncı düzenlemeyi yaptığım hikayem var, yakında yarışmaya gidecek olan. Gitse de ondan da kurtulsam. Bu yıl üzerine biraz saçmalamak istiyorum. Olur da tahammül edip silmezsem bu yazdıklarımı ilerleyen zamanlarda okuyabilmek için.
Ağustosun sonlarına doğru dershane başladı. Gerçek bir maraton başlıyordu ama ben farkında değildim. Eylül-Ekim-Kasım-Aralık-Ocak ... Uykusuz günler. Çözülmesi gereken sorular, umursanmayan psikolojik sorunlar. İntihar eşiğinde geçen bir yıl. Şu an başımda uykusuzluk nedeniyle ahmak bir baş ağrısı bulunmakta. Öyle ya da böyle bu yıl bitecek. Peki ya sonuç ? Olumsuz olursa bir yıl daha çekilir mi bu işkence ?
www.youtube.com/watch?v=EIWxCQvFQCE
Zaman zaman sen dahi etkisiz kalıyorsun Teoman.
www.youtube.com/watch?v=eTjvVWXTlKU
Bununla devam edip, bu ahmak yıl hakkında saçmalamaya devam ediyorum. Öncelikle bir noktada anlaşalım. Uyku bir insanın en temel fizyolojik ihtiyacıdır. Eğer onu uyumasına izin vermezseniz hiçbir şeyden gerçek anlamda tad alamaz hale gelir. En azından benim için böyle. Bunun yanında yalnızlık falan birkaç konu daha var onlara hiç değinmeyeceğim. Dün cümle dahi kuramayacak kadar berbat bir haldeydim. Bugün bunu biraz daha aşmış olsam da, OLMUYOR ! Bana yapılabilecek en büyük işkence uykusuz bırakmaktır sanırım.
Sürekli deneme sınavları, soru sayıları, netler, ödevler, sınavın ardından hiçbir zerresi bir işime yaramayacak olan bilgiler. Hayali hesaplar, durumlar. Olmayan meridyenlerin, olmayan paralellerin saat uzaklık hesapları. Olmayan sayılarla hayali bir şekilde, eğer başarısız isek gerizekalı muamelesi gördüğümüz matematik dersi.
Evet ben bir gerizekalıyım !
Matematik sınavlarında aynen böyle bağırmak istiyorum. Öyle hissettiriliyorum çünkü. O gözle bakıyorlar. Bunun yanında hiçbirinin sahip olmadığı bilgilere sahip olmam kimsenin umurunda değil. Saydığım kitap isimlerine, tanıdığım şair yazarlara "nasıl biliyorsun bunları" diye bakanlar dışında kimsenin umurunda değil.
Sanırım bu kadar saçmalık yeterli olacak.
Keşke uyuyabilsem. :(
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)