Tatil olanca hızıyla ilerlerken ben tembelliğin zirvesinde dans ediyorum. Üstelik fazlasıyla da iyiyim bu konuda. Film izliyorum. Kitap okuyorum. Şiir okuyorum. Boyama yapıyorum. Bez çanta dikip boyuyorum. Minicik kitaplar yapıyorum. Gitar çalıyorum. Dilediğim saatte uyuyup dilediğim saatte uyanıyorum. Az biraz da sıkıldığım oluyor tabii. Ancak kendime zaman geçirmek için bulduğum bu eylemler arasında eksik olan iki şey var. Biri artık ciddi anlamda ağırlık vermem gereken dil öğrenimi konusu. Diğeri ise ciddi anlamda hayatımın temel eylemlerinden bildiğim yazmak! Bu geceden itibaren bu ikisini de hayata geçirmek istiyorum. Kendime söz veriyorum falan da derdim ama söz veremediğimi dahası söz verdiğimde hiçbir zaman tutamadığımı biliyorum. Tatilleri severim. Sorumluluksuz olmak harikulade bir şey. Bir yerlere yetişmeye çalışmadan kendi dünyam içinde yaşıyorum. Ve iyi hissediyorum.
Bez çanta boyama fikri uzun zamandır aklımdaydı. Fakat bunun için bez çanta bulamıyordum. Nihayetinde zaten evde bulunan bir kumaştan kendim dikmeye başladım. Dikiş yapmayı öğrendim! Şimdilik bir tanecik de kumaş boyası aldım. Onunla denemelerim sürüyor. Bir şeyler üretebilmek, bunu ben yaptım diyebilmek çok çok güzel! Ah keşke çizim yeteneğim olsaydı... Stencil şablon yapıp onunla birlikte kumaşa dilediğimi aktarıyorum. Biraz yorucu ama sonucunun mutluluğu tümünü unutturuyor.
Minicik kitap yapmak... Aslında daha önce de minicik not defteri yapmıştım. O nedenle çok zorlanmadım. Bu küçük kitapçık kolye oldu. Ancak ilk deneme olduğundan pek hoş durmadı. Yenisi yapılacak.
Biraz boyama biraz Salinger...
Salinger ismini duyalı sanıyorum iki yıl kadar oldu. Ancak okumaya henüz başladım ve Çavdar Tarlasında Çocuklar, Üç Öykü, Dokuz Öykü kitaplarını ard arda okudum. Harika bir üslubu var. Çok sevdim. Şimdiye dek okumamış olmamı kayıp addediyorum. Yine görüşeceğiz Salinger. Ah boyamaya gelince. Onun da küçük bir hikayesi var. Küçük Prens karakterini fazlasıyla seviyorum. Cemal Süreya ve Tomris Uyar çevirisini de aldıktan sonra iyice aşkım arttı. Bir gün D&R'da dolaşırken Küçük Prens boyama kitabı gördüm. Büyülendim. İleride bir gün veletim olursa ona alırım diye düşünüp yerine bıraktım. Evet cidden bunu düşündüm. Birkaç gün sonra tekrar gittim ve kendimin bir çocuk olduğunu hatırlayıp hemen satın aldım. Keçeli kalemlere olan ilgim zaten yıllardır malum. Boyamaya başladım kitabı. Yetişkinler için boyama kitabı furyası çıkınca bu serüvene de katılayım dedim. Fazlasıyla güzel bir olay.
![]() |
Bahsi geçen kitap... |
Gitar çalma çalışmalarım durağan. Hala bareli akorları basamıyorum.
Her yaz olduğu gibi parapsikolojiye olan ilgim nüksetti. Hemen bir psi-wheel yaptım. Ancak henüz çevirebilmiş değilim. Biraz hareketlenir gibi oldu. O an duyulan heyecan çok hoş oluyor.
Yalnızlıktan ne haber?
Sürüyor.
Mutsuzluk?
Sanırım bir süredir terk etmiş durumda beni. Bu güzel.
Ve ve ve ben Aleksi Zorba'yı okudum! Kitabı düşünmek bile iyi hissettiriyor beni. Filmini de izledim ancak kitabına kıyasla vasattı. Ama nihayetinde Zorba yahu!
Yazmaya döndüm ve iyi değilim bu konuda. Olsun nihayetinde kendini kendinden kusmak yahu! Nasıl katlanmışım onca zaman bu olmadan? Bilmiyorum. Ve tekrar sormak istemiyorum kendime bu soruyu. Bana da yazmaktan başka bir şey bırakmadılar.
Durum bu.
Merhaba!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder