30 Nisan 2014 Çarşamba
27 Nisan 2014 Pazar
26 Nisan 2014 Cumartesi
Ölümü düşüneceğim yine.
İrade nedir, bizde neden bulunur, ne işe yarar ? Olmasa ve olsa isteklerimiz, ne olur ? Bu hayat neden hüzün temalı bir oyun gibi ? Sonsuz bir mutluluğa bürünmek ne kolayken şartlar neden tam tersinin olmasına neden olur ? Küfretmek istiyorum tümüne ! En başta da kendime. Hayal üreten zihnime, onları düşünen beynime, ahmakça hislerle sarmalanan kalbime falan. Etmeyeceğim ama hüzünlü bir sakinlik çöküyor üzerime, ölümü düşüneceğim yine.
24 Nisan 2014 Perşembe
Sanki beynimin etkisi olmadı da parmaklarım kendiliğinden yazdı gibi.
Kimsenin ilgisini çekmemek ne garip. Mutlu olmak, iyi hissetmek yahut hüzne bürünmek, tümü ne garip. Hala anlamlandırmakta güçlük çekiyorum olağanlıkları. Belli notalar tırmalıyor şu an beynimi, şarkıyı hiç sevmedim ama kapatmayacağım. Sabah erken uyanmalıyım ama uyumak istemiyorum. Bir de iyi hissettiğimde yazı yazamıyorum bunu fark ettim. Çünkü iyi hissetmek seni yeryüzünden birkaç karış yukarıya çıkarıyor ve altına bulutlardan bir halı seriyor. Mutluyuumm, çok mutluyuumm diye geziniyorsun hatta ortada. Bu da oldukça garip. Merak edilmemek de garip. Umursanmamak. Onca insanın içinde gezindiğin halde içinde düzenlenen cenaze törenlerinden kimsenin haberdar olmaması. Duyduğun ölüm kokusunu kimsenin duymuyor olması. Bunun yerine herkesin yüzüne takılı bulunan bir gülümseme hatta kahkaha maskesi göze çarpıyor. Tümü ahmak. Öyle. Dilediğim insana dilediğim damgayı vurabilirim. Çünkü ben kimsenin varlığından haberdar olmadığı katil bir diktatörüm. Her gün halkım olmalarından iğrendiğim insanları öldürme planları yapıyorum. Ah bir de entelektüeldim yalnızca kitap okuyan, fotoğraf çeken ve gitar çalan(?) ama poğaça yaptım. Ama tuzsuz oldu. Beceremiyorum hiç bu yiyecek madde yapım işlerini. Gitar çalmaya başladım ! Gitar çalmak şimdiden bana sol elimdeki yüzük ve orta parmak uçlarımın uyuşukluğunu armağan etti. Sevdiğim bir eylem oldu ama devam edeceğim.
Şu an birden gözümün "mutlu" kelimesine takılması ardından içimde bir sızı duydum. Şu anda mutlu olmak istemiyorum. Mutlu olmak istememek nedir bilirsiniz hayattan en büyük isteği mutluluk olan bir insan için.
Beni iyi hissettiren bir şey var. Şu an dinlediğim şarkının her bir kelimesinin, notasının ruhuma vurduğu darbelerin bundan birkaç yıl sonra umurumda olmayacak olması. Bu çok güzel. Zaman çok güzel bir kavram. Zaman belki de bu dünyaya tahammül edebilmemiz için her birimize sunulmuş doğal bir antidepresan. Ve bir de ölüm var ki o, gerçek kurtuluş olacak. Elbette kurtuluş niteliğinde olabilmesi için çaba harcıyorum. Bu dünyaya dair pek bir beklentim yok. Nihayetinde burada en fazla 60-70 yıl acı çekebilmemiz için süremiz var. Yalnızca acı çekebilmemiz için ! Çünkü an için gerçekleşen mutluluklar anı halini aldığında insana yine acı veriyor. Ben sonrasını, sonsuzluğu istiyorum. Bu dünyaya da katlanabilmemi sağlayan tek düşünce bu. Başka hiçbir şey değil.
Bir de şuna karar verdim, bir daha asla kimseyle gerçekleşmeyeceğine emin olduğum hayallerimi paylaşmayacağım. Onlar benim kendi içsel tarihime gömülmeli ki, beni şu an olduğu gibi melankoliden bir bataklığa saplamasın.
Ne garip bir dünya.
Şu an birden gözümün "mutlu" kelimesine takılması ardından içimde bir sızı duydum. Şu anda mutlu olmak istemiyorum. Mutlu olmak istememek nedir bilirsiniz hayattan en büyük isteği mutluluk olan bir insan için.
Beni iyi hissettiren bir şey var. Şu an dinlediğim şarkının her bir kelimesinin, notasının ruhuma vurduğu darbelerin bundan birkaç yıl sonra umurumda olmayacak olması. Bu çok güzel. Zaman çok güzel bir kavram. Zaman belki de bu dünyaya tahammül edebilmemiz için her birimize sunulmuş doğal bir antidepresan. Ve bir de ölüm var ki o, gerçek kurtuluş olacak. Elbette kurtuluş niteliğinde olabilmesi için çaba harcıyorum. Bu dünyaya dair pek bir beklentim yok. Nihayetinde burada en fazla 60-70 yıl acı çekebilmemiz için süremiz var. Yalnızca acı çekebilmemiz için ! Çünkü an için gerçekleşen mutluluklar anı halini aldığında insana yine acı veriyor. Ben sonrasını, sonsuzluğu istiyorum. Bu dünyaya da katlanabilmemi sağlayan tek düşünce bu. Başka hiçbir şey değil.
Bir de şuna karar verdim, bir daha asla kimseyle gerçekleşmeyeceğine emin olduğum hayallerimi paylaşmayacağım. Onlar benim kendi içsel tarihime gömülmeli ki, beni şu an olduğu gibi melankoliden bir bataklığa saplamasın.
Ne garip bir dünya.
23 Nisan 2014 Çarşamba
13 Nisan 2014 Pazar
7 Nisan 2014 Pazartesi
6 Nisan 2014 Pazar
Ne harika bir şarkı !
Özellikle şu kısmı:
"Hey love, stay the fuck out of my home
I've told you a thousand times
'Cause my brain tells me you're dangerous, and my belly says
You're just too hard to find"
Moddi-Smoke
"Hey love, stay the fuck out of my home
I've told you a thousand times
'Cause my brain tells me you're dangerous, and my belly says
You're just too hard to find"
Moddi-Smoke
4 Nisan 2014 Cuma
Eski yazıları okumak ne eğlenceli oluyor yahu. :)
Kırmızı reçetelerin dahi etkisiz olduğu herhangi bir vaktin temennisidir bu.
..
Benim için de tekrarlayın Joseph Henry Green.
Biraz da reçetelerin rengi kızıla çalsın
Yalnız fecre şayan değildir
birkaç damla
kan
En çok kime yakışırdı
bilmem
İntihar...
Ölüm için en şuh seramoni.
Az biraz da çakırkeyfse kişi,
Siz bilmeyin ne yazar !
Bilmeyin..
ne yazar !
İyiydi o iyi.
Asımlık bir urgan kadar.
...
Kalbimin çehresinde gezinen yeşil ayakkabılı balerinlerin gözlerindeki korkuya sebep
neydi ? Peşlerinden koşturan doktorlar mı vardı, bu kadar ağır olmaz bir balerin kızım
siz önce bırakıp Medice, cura te ipsum deyişlerinizi, hemen terk edin bedenimin yakınlarını.
Evet o gün uyanmıştım, hatta mutluydum. Ama hangi gündü hatırlamıyorum. Hiç görmediğim
yaşamadığım bilmediğim bir gün. Bir gün var biliyorum, benim olacak !
Uyanmıştım da, şekerlenen bir çilek reçelinin olduğu herhangi bir gün nasıl iyi
geçebilirdi ki, yani suç bende değil reçelde. Onu ekmeğe süreceğim ! Uzak ülkelerdeki
ekmeklere... Kısa bir sürgün hayatının ardından giyotinin biriyle ensesine hafif bir
dokunuşta bulunacağım, yo ben öldüremem... Yanlışlık olacak. Yanılmışım diyeceğim,
kağıt sanmıştım. O kadar düz ve naifti ki. Bıraksalar roman yazabilirdim vücudunun
tüm uzuvlarına. Elleri vardı, uzun ve ince parmakları. Gördüm. Sımsıkıydı yumrukları,
yüzüne bakamazdım elbette, ellerine baktım ben de. Elleri uzun ve ince. Gözleri maviydi
belki, siyah. Saçları dalgalı ya da düz önemli değil, elleri uzun ve ince.
...
Gecesi ne kadar iyiyse, günü de o denli aydın olsun ! Tüm klişe
sözler aşkına -maktulü ben isem- katilim ardından da iyi bilirdik deyin. Ben biliyorum
çünkü şimdiden, tek amacı beni o çok sevdiğim gökyüzünün ötesine göndermek.
Gözleri daimi sansürlü adamların kısaltılmış adları adına yazıyorum
ben uzun uzun. Bir de okuru olmayan yazarlar adına.
...
Neden diye bağırdığında, ilk kez hesap sorduğunda insanlığa,
bileklerinde bir çift sargı vardı adamın.
Ağladı birkaç katre.
Ve anladı.
Dünya onların.
Hayat onların.
Mezar onların.
Ölüm onların.
KURAL onların.
Ardından kaldırıp başını,
Uçuşurken onca kabul görmemiş dua yanı başında, tek bir şey söyledi.
Lokavtın zamanı gelmedi mi patron.
...
Ve her şeyin ardından gece denen kevaşe toplamamışken eteklerini sabahın üzerinden ilk
gördüğüm adama şunu söyleyeceğim. Birkaç parça kızarmış ekmek ve biraz çilek reçeli daha.
...
Ve siz bizim karanlığımızdan bihaber, pek saygıdeğer entelijansiya (!)
Tiksinmeyin bu kez, uçmadı başımda amerikan kelebekleri
Boyanmadım neşe pudrasına, paspal dahi bulamadım
Yalnızca uykum var, uyuyorum.. Tüm kurallarınıza.
...
..
Benim için de tekrarlayın Joseph Henry Green.
Biraz da reçetelerin rengi kızıla çalsın
Yalnız fecre şayan değildir
birkaç damla
kan
En çok kime yakışırdı
bilmem
İntihar...
Ölüm için en şuh seramoni.
Az biraz da çakırkeyfse kişi,
Siz bilmeyin ne yazar !
Bilmeyin..
ne yazar !
İyiydi o iyi.
Asımlık bir urgan kadar.
...
Kalbimin çehresinde gezinen yeşil ayakkabılı balerinlerin gözlerindeki korkuya sebep
neydi ? Peşlerinden koşturan doktorlar mı vardı, bu kadar ağır olmaz bir balerin kızım
siz önce bırakıp Medice, cura te ipsum deyişlerinizi, hemen terk edin bedenimin yakınlarını.
Evet o gün uyanmıştım, hatta mutluydum. Ama hangi gündü hatırlamıyorum. Hiç görmediğim
yaşamadığım bilmediğim bir gün. Bir gün var biliyorum, benim olacak !
Uyanmıştım da, şekerlenen bir çilek reçelinin olduğu herhangi bir gün nasıl iyi
geçebilirdi ki, yani suç bende değil reçelde. Onu ekmeğe süreceğim ! Uzak ülkelerdeki
ekmeklere... Kısa bir sürgün hayatının ardından giyotinin biriyle ensesine hafif bir
dokunuşta bulunacağım, yo ben öldüremem... Yanlışlık olacak. Yanılmışım diyeceğim,
kağıt sanmıştım. O kadar düz ve naifti ki. Bıraksalar roman yazabilirdim vücudunun
tüm uzuvlarına. Elleri vardı, uzun ve ince parmakları. Gördüm. Sımsıkıydı yumrukları,
yüzüne bakamazdım elbette, ellerine baktım ben de. Elleri uzun ve ince. Gözleri maviydi
belki, siyah. Saçları dalgalı ya da düz önemli değil, elleri uzun ve ince.
...
Gecesi ne kadar iyiyse, günü de o denli aydın olsun ! Tüm klişe
sözler aşkına -maktulü ben isem- katilim ardından da iyi bilirdik deyin. Ben biliyorum
çünkü şimdiden, tek amacı beni o çok sevdiğim gökyüzünün ötesine göndermek.
Gözleri daimi sansürlü adamların kısaltılmış adları adına yazıyorum
ben uzun uzun. Bir de okuru olmayan yazarlar adına.
...
Neden diye bağırdığında, ilk kez hesap sorduğunda insanlığa,
bileklerinde bir çift sargı vardı adamın.
Ağladı birkaç katre.
Ve anladı.
Dünya onların.
Hayat onların.
Mezar onların.
Ölüm onların.
KURAL onların.
Ardından kaldırıp başını,
Uçuşurken onca kabul görmemiş dua yanı başında, tek bir şey söyledi.
Lokavtın zamanı gelmedi mi patron.
...
Ve her şeyin ardından gece denen kevaşe toplamamışken eteklerini sabahın üzerinden ilk
gördüğüm adama şunu söyleyeceğim. Birkaç parça kızarmış ekmek ve biraz çilek reçeli daha.
...
Ve siz bizim karanlığımızdan bihaber, pek saygıdeğer entelijansiya (!)
Tiksinmeyin bu kez, uçmadı başımda amerikan kelebekleri
Boyanmadım neşe pudrasına, paspal dahi bulamadım
Yalnızca uykum var, uyuyorum.. Tüm kurallarınıza.
...
2 Nisan 2014 Çarşamba
Artık yazmama dahi izin vermeyen bir hüzün. Harflere dokunacak olan ellerimin güçsüzlüğüne, az yukarısında bulunan kısımlar üzerinde gezinmek üzere koşturan kesici aletler. Bir de içimde ölen ne varsa, ki en başta yaşama isteği geliyor, onların yok oluşuna eşlik etmek üzere var olan güzel şarkılar. Paramparça oluşum ardından iğrenerek bakan onca insanı tebrik niteliğinde. Suçsuz olduklarını da söyle onlara. Kimsenin hiçbir suçu yok. Yalnızca eksik bir şeyler var. Onların eksikliği hayatı temelinden sarsıyor. Ve ben bu sarsıntılara daha ne kadar katlanabileceğimi bilmiyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)