2007 Sagopa ismiyle tanışmam, o yılı yeniden doğuşum olarak nitelendirmem falan. Tamam çocukça ama hoş şeylerdi, kendisine duyduğum hayranlığın haddi hesabı yoktu. Aşktı, ötesiydi ! Aynı havayı soluduğum için mutlu olurdum o derece. 2010'da, 5 Aralık 2010 konserinin iptali ardından birkaç yıllık uzaklaşmanın ardından yeniden dinliyorum kendisini ve elbette dinlediğim dönemlerdeki hayatım, isteklerim vs. canlanıyor gözümde. Ben rapçi olacaktım ! 9. sınıf hocalar tanıma amacıyla sınıfa istedikleri meslekleri sorar, doktor avukat mükendis öğretmen vs. vs. onca meslek uçuşur havada ancak biri ayrılır onlardan. Ben rapçi olacağım ! Olacaktım, çok istiyordum. Liriklerim vardı bir sürü. Bir dosyada duruyorlar hala, şimdi komik buluyorum elbette o yazdıklarımı. Melankoli, battle, diss tümü var. Öyle ki bir arkadaşımla dissleşmiştik ve sonuç kavgaya kadar varmıştı. İnternet üzerinden yarışmalara katılırdım, ki birçoğu birincilikle sonuçlanırdı. O zamanlar bir felsefe belirlemiştim kendime, ben birinci olmak için doğmuşum ! İlkokuldaki 3 yıllık tiyatro serüveninin ardından edindiğim felsefe gibi, ben dünyaya alkışlanmak için gelmişim ! Küçümsemiyorum o düşüncelerimi, bilakis ben aslında o düşüncelere sahip olması gereken bir insanım. Ego olarak nitelenebilir bu halim bilmiyorum. Ama kimseye karşı büyük olma çabası değil benimki, tamamen kendime karşı. Tüm sorunum da kendimle ya zaten. Ben dünyaya birinci olmak için gelmişim felsefemi destekler nitelikte yarışma dereceleri aldım ilerleyen dönemde. Rapçilik isteğinin yerini şimdi yazarlık düşüncesi aldı. Bir yandan rape ara vermenin iyi olduğunu düşünüyorum çünkü şiirlerin aşkını tadabildim. Ama rap, bilmiyorum içimi acıtıyor, gerçekten çok istiyordum, küçük bir istek değildi bu onunla uyuyup onunla uyanıyordum herkes rapçi olarak tanıyor öyle hitap ediyordu. İngilizce dersinde kendimizi anlatıyorduk örneğin, rapçi olacağım demiştim ve şarkı söylememi istemişti hoca. O atmosferi nasıl unutabilirim ? Rapin kelime dağarcığı anlamında da bana kattıklarını yadsıyamam. Sagopa Kajmer güzel bir pınar. Rap, Arapça-Farsça kelimelere duyulan ilgi ve ardından Divan Edebiyatı aşkı geldi. Kitapların sonlarındaki sözlükleri okuyacak, onları kendim ayrı bir arşiv yapacak kadar çok sevdim kelimeleri. Eski Türkçe olarak bilinen kelimeleri. Onlardan şiirler yazdım, hocalarıma okuttum, verdikleri tepkilerden çok hoşnut kaldım. Hatta çok çok sevdiğim bir hocanın beni fark etmesini de sağladı belki de bu. Demişti ki, "Sonunda Divan Edebiyatına ilgi duyan kafama göre bir öğrenci bulabildim !" Ardından o hocayla abi kardeş gibi, dost gibi yaptığımız uzun sohbetlerimiz oldu, çok güzel çalışmalar yaptık metinler yazdık, yazma konusunda kendinden ileri gittiğimi ileri sürerdi hep. Çok güzel bir adamdır, güzel adamları çok severim ! Edebiyatla ilgili olmaktan çok memnunum ama güçsüzce bağlıyım sanki ona. Bağ güçsüz değil, hislerim öyle. Rapçi olacağım derken duyduğum özgüven yok mesela. Koca koca salonlarda metinler okurken oraya ait hissetmiyordum. Ödül törenlerinde ölümü düşlüyordum. Garipti. Artık mutluluğu kendime yakıştıramıyor muydum ? Sanırım evet. Çünkü ne zaman mutluluktan gözyaşı dökecek hale gelsem o hali geçirebilmek için elimden geleni yapıyordum. Bunun bir nedeni de heyecan hissi sanırım. Nefret ederim heyecanlanmaktan !
Rap diyordum, rap... Hep bir yara olarak kalacak galiba. Olur da günün birinde yazar diye anılmaya başlarsam bunu itiraf edeceğim !
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder