18 Şubat 2014 Salı

Çok garip bir hüzün duyuyorum, kırıcı bir melankoli bu. Hiçbir şey olmadığı halde hem de. Daha bugün bundan sonra tümüyle farklı düşüneceğime, hissedeceğime dair sözler verdim kendime. Mutluluğa ulaşmanın çok basit bir yolunu dahi buldum. Ama anlık melankoli dalgalarına karşı koyamayacağım galiba.

Bir de:
                                                                                                                                            17.02.14
"Karanlığı soluyorum, kandan nehirler akıyor dikenli yalnızlığın oluklarından. Kül rengi bir güneş doğuyor ve selamlıyor anlamsız bir seremoniyle karanlığı. Bu böyle olmamalı biliyorum. Bu sarp kayalıklarda, rüzgarın dahi tenimi acıttığı bu yerde, insanlardan uzak bu uçurumda olmamalıyım biliyorum. Daha ne kadar canlılık belirtisi gösterebilirim bu şekilde ? Bak zincirlerim yok bileklerimde, onun yerine hayalî jiletler arşınlıyor bedenimi ve yaşamanın sızısını duyuyorum iliklerimden öte."
Ah Kaan...

14 Şubat 2014 Cuma

12 Şubat 2014 Çarşamba

Ben rapçi olacaktım ama !

2007 Sagopa ismiyle tanışmam, o yılı yeniden doğuşum olarak nitelendirmem falan. Tamam çocukça ama hoş şeylerdi, kendisine duyduğum hayranlığın haddi hesabı yoktu. Aşktı, ötesiydi ! Aynı havayı soluduğum için mutlu olurdum o derece. 2010'da, 5 Aralık 2010 konserinin iptali ardından birkaç yıllık uzaklaşmanın ardından yeniden dinliyorum kendisini ve elbette dinlediğim dönemlerdeki hayatım, isteklerim vs. canlanıyor gözümde. Ben rapçi olacaktım ! 9. sınıf hocalar tanıma amacıyla sınıfa istedikleri meslekleri sorar, doktor avukat mükendis öğretmen vs. vs. onca meslek uçuşur havada ancak biri ayrılır onlardan. Ben rapçi olacağım ! Olacaktım, çok istiyordum. Liriklerim vardı bir sürü. Bir dosyada duruyorlar hala, şimdi komik buluyorum elbette o yazdıklarımı. Melankoli, battle, diss tümü var. Öyle ki bir arkadaşımla dissleşmiştik ve sonuç kavgaya kadar varmıştı. İnternet üzerinden yarışmalara katılırdım, ki birçoğu birincilikle sonuçlanırdı. O zamanlar bir felsefe belirlemiştim kendime, ben birinci olmak için doğmuşum ! İlkokuldaki 3 yıllık tiyatro serüveninin ardından edindiğim felsefe gibi, ben dünyaya alkışlanmak için gelmişim ! Küçümsemiyorum o düşüncelerimi, bilakis ben aslında o düşüncelere sahip olması gereken bir insanım. Ego olarak nitelenebilir bu halim bilmiyorum. Ama kimseye karşı büyük olma çabası değil benimki, tamamen kendime karşı. Tüm sorunum da kendimle ya zaten. Ben dünyaya birinci olmak için gelmişim felsefemi destekler nitelikte yarışma dereceleri aldım ilerleyen dönemde. Rapçilik isteğinin yerini şimdi yazarlık düşüncesi aldı. Bir yandan rape ara vermenin iyi olduğunu düşünüyorum çünkü şiirlerin aşkını tadabildim. Ama rap, bilmiyorum içimi acıtıyor, gerçekten çok istiyordum, küçük bir istek değildi bu onunla uyuyup onunla uyanıyordum herkes rapçi olarak tanıyor öyle hitap ediyordu. İngilizce dersinde kendimizi anlatıyorduk örneğin, rapçi olacağım demiştim ve şarkı söylememi istemişti hoca. O atmosferi nasıl unutabilirim ? Rapin kelime dağarcığı anlamında da bana kattıklarını yadsıyamam. Sagopa Kajmer güzel bir pınar. Rap, Arapça-Farsça kelimelere duyulan ilgi ve ardından Divan Edebiyatı aşkı geldi. Kitapların sonlarındaki sözlükleri okuyacak, onları kendim ayrı bir arşiv yapacak kadar çok sevdim kelimeleri. Eski Türkçe olarak bilinen kelimeleri. Onlardan şiirler yazdım, hocalarıma okuttum, verdikleri tepkilerden çok hoşnut kaldım. Hatta çok çok sevdiğim bir hocanın beni fark etmesini de sağladı belki de bu. Demişti ki, "Sonunda Divan Edebiyatına ilgi duyan kafama göre bir öğrenci bulabildim !" Ardından o hocayla abi kardeş gibi, dost gibi yaptığımız uzun sohbetlerimiz oldu, çok güzel çalışmalar yaptık metinler yazdık, yazma konusunda kendinden ileri gittiğimi ileri sürerdi hep. Çok güzel bir adamdır, güzel adamları çok severim ! Edebiyatla ilgili olmaktan çok memnunum ama güçsüzce bağlıyım sanki ona. Bağ güçsüz değil, hislerim öyle. Rapçi olacağım derken duyduğum özgüven yok mesela. Koca koca salonlarda metinler okurken oraya ait hissetmiyordum. Ödül törenlerinde ölümü düşlüyordum. Garipti. Artık mutluluğu kendime yakıştıramıyor muydum ? Sanırım evet. Çünkü ne zaman mutluluktan gözyaşı dökecek hale gelsem o hali geçirebilmek için elimden geleni yapıyordum. Bunun bir nedeni de heyecan hissi sanırım. Nefret ederim heyecanlanmaktan !

Rap diyordum, rap... Hep bir yara olarak kalacak galiba. Olur da günün birinde yazar diye anılmaya başlarsam bunu itiraf edeceğim !

9 Şubat 2014 Pazar

Gömülme fikrini hoş bulacak kadar ne zaman bıktım ben ?

Tatil, uyku vs. bir şekilde hayatı daha çekilebilir kılan detaylar. Garip bir şekilde hırs yapıp ikinci dönem ve sonraki dönemlerde başarı göstermek üzere çalışacağıma bile inandım. Ama gel gör ki yalnızlık diye bir kavram var ve insanı ölüme en istekli kılan histerik hal bu. Edinebildiğim tek arkadaşımın okula bir hafta geç gelecek olmasıyla yaşayacağım hem de ben bunu, ne komik. Genel yalnızlık kavramına zaten alıştım, o her an intiharı düşündürecek kadar üzmüyor beni. Ama bu durum berbat ! O ahmak sınıfın içinde resmen klişe olan kalabalıklar içindeki yalnızlığı duyuyorum. Ahmaklar sürüsü ! Benim hayal ettiğim edebiyat bölümüne gelmiş insanlar olsaydınız her şey çok daha farklı olurdu. Nasıl katlanacağımı bilemediğim bir 5 gün var önümde. Nasıl katlanacağımı bilmediğim, bitişinin belirsiz olduğu bir hayat var önümde. Çok çok zor. Bir noktaya odaklanıyorsunuz ve gözlerinizin o bir anlık dalgınlığı resmen bir hüzün dalgası halinde sarsıyor bedeninizi. Size de oldu mu ? Acıdan sarsıldınız mı ? İnsanların içinden bir gölge gibi geçerken haykırdınız mı kendi içinize, "çok mutsuzum !" diye. Başlıkta gömülme fikrini hoş bulduğum yazıyor, evet tam da böyle oldu. Ne garip, ölüm isteği intihar vs. konularında yoğunlaştığım başka zamanlar da olmuştu ama hiç bu denli vazgeçmiş ve umursamaz hissetmemiştim. Çok kötü bir hal bu. Neden yalnız kalıyoruz ? Var orada bir yerlerde bizi anlayan insanlar var ! Olmalı ! O koca yalnızlık kavramını varlığıyla yerle bir edebilecek biri var. Var mı ? Kendimi inandırmaya çalıştığım yalanlar var. Ve hayat denen sürecin özeti niteliğindeki bir eylem sızıyor sıcak metal kokulu bir sıvıcasına zihnime, acı çekmek ! İşte tek doğru bu, en doğru bu ! Bu bloga geçen yıl yazmaya başladım ve hatırlıyorum o dönemlerde de buna benzer ruh hallerinde bulunuyordum. Ancak çok sonra anladım çevrende onlarca seni tanıyan seven insan varken, yüzünün asılmasına dahi tahammül edemeyen, saçma sapan bir nedenle alındığın ardından hastalığı bahane edip yanından sinirle kalkıp eve geldikten sonra "kendine dikkat et" diye mesaj atan insanlar varken yalnızlık martavalları okumanın ne kolay olduğunu.Hayır gözyaşlarıyla hatırlamamalıydım o günleri. Ağlamak güçsüzlüktü ! Güç, gelecek, umut gibi kavramlar da eşlik ediyor artık hüznüme. Bilmiyorum. Düşünüyorum da çok güzeldi her şey. Evet başımızda iğrenç bir sınav sorumluluğu vardı ama önemli değildi ki, dershanede okulda derslerden kaçıp harika vakitler geçirmiştik.

Artık yalnızca mutsuzluk mu dolanacak zamanın boynuna ? Yahut kendisinden gitmemi mi istiyor hayat, bilmiyorum.

Ama bildiğim bir şey var ki:

"Ben bu insanlardan değilim tek başıma taşıyamam bu gökyüzünü"