27 Eylül 2015 Pazar

Üç yahut Hiç

Hatırladımdı o günü
Haziran sonlarında bir akşamüstü,
O gölde üç oğlumu boğdumdu
Ben sağ mıyım?
Kahkaha atıyorum.

Yıldızlar dökülmüştü sulara
Topladım özenle,
Üçünü oğullarıma verdim
Kalanını getirdim sana
Kabul etmedin
Ben olsam kabul eder miydim?

Kanla karışık her su
Mahkumdur bulanmaya
Kim mahkum ediyor kimseyi
Kim öldürüyor öldürüleni
Bak ortada yok kimse
Katlim vacip bu aşikardı da
Katilim kimdi?

Sordum cevapsız olduğunu bile bile
Kemend mi cellat mı
Tabure mi hava mı
Yoksa tümden suçum,
Bu bedenin içinde olmak mı?

Unutmadımdı o günü
Unutamam.
Üç oğlumu boğdumdu gölde
Bunu biliyordunuz
Lakin bilmiyordunuz
Benim hiç oğlum yoktu.
Hiçbir Haziranın sonunda
Hiçbir akşamın üstünde
Taşıyamayacağı bir yüktü yaşam,
Onu benden aldınız.

Sağ değilim artık, kestiniz soluğumu
Sonuç sonsuz mutluluk!
Ha ha ha!

26 Eylül 2015 Cumartesi

Önemi Yok

"Şimdi yüzlerce kez anlattığım hikayeyi
Unutmadayım."

Önemi yok

Bilirim;
Anlayan daha az anlatır
Ağırdır çünkü mana,
Madde geçilmek içindir.

Çoktan geçtim
Altından yaşamın aktığı köprüden
İnsanları aradım
Bağırdım
Haykırdım
Yalvardım!
Duyan olur diye,
Duyan olsa diye,
Duyan olmadı.

Yürümeye devam ettim
Okyanuslar boyu, ağaçların üzerinden
Okumaya devam ettim
Sayfalar boyu, ağaçların üzerinden
Durdum ve düşündüm
Bir insan yaratılmamış şu ağaçtan
Bir de acılar.

Acıları hapsedebilseydik maddeye
Belki daha kolay olurdu her şey.
Yalnızca bedenimizden aksaydı mesela kan
Yalnızca kemiklerimiz sevişseydi sızıyla da,
Ruhumuzda açılmasaydı bunca yara
Üstelik imkansızken tedavisi

Çok anlattığımı fark ettim günün birinde
Bağırdığımı, haykırdığımı
Dahası duymadığını kimsenin
Öyleyse dedim;
Anlamıyorum!
Hiçbir şeyi ve hiç kimseyi!

Geriye anlama isteğimden vazgeçmek kaldı
Sanki bundan vazgeçsem,
Daha kolay olacaktı...
Anlamak.

Geçtim,
Vazgeçtim çoktan.
Anladım ardından;
Yalnızca madde değil,
Mana da geçilmek içindir.
Ve her hikaye
Unutulmak için öğrenilir.

Geçemedim.
Anlayamadım.
Unutamadım.

Önemi yok!

10 Eylül 2015 Perşembe

"Her deniz içinde taşır çünkü kendi çölünü."

Eteklerimde deniz kabukları vardı
Doğruydu bu çağa ait olmadığım
Okyanusta sürüklenen küçük bir salken
Cesedim çürümediğinden henüz
Olmalı sanırım, insan addettim
Kendimi. Dahası yaşamak istedim
Onlar gibi.

Dudakların çatlamıştı susuzluktan
Gördüm.
Bir mucize bekleyemezdim çölden
Çok olmuştu yiteli çölün merhameti
Öyleyse deyip aşındırdım bileğimi
Bak izi burada hala,
Kırmızıya boyadım acıyla
Susuzluğun tuvalini.

Gözyaşlarımın yanaklarına düşmesine
İzin verdin sen.
İzin verdin sana karışmama
Tanrısal bir seremoniyle.
Herkesin bildiği ama
Kimsenin kimseye söylemediği sırlar gibi
Aşikardı olacaklar.
Senden ayrı olamazdı artık!
Olmam ölmemdi.

Biliyordun tümünü
Bilmeseydin tümünü
Korur muydun beni uzaktan uzağa?
İzin vermez miydin parçalanmama?
Deniz fenerleri umursar mı küçük salları
Umursadın.
Duydum!
Kayalıklara sürüklenmemi istemedin
İstemedin ölmemi.

Değil mi?

"Ah ne güzel kader Friedrich ne güzel!
Doğmadın ve ölmeyeceksin"

Hayır dediğini duyuyorum
Fısıltıyla değil üstelik haykırarak!
Uyanıyorum kendi yazdığım rüyadan
Teşekkür etmek istiyorum yine de
Sen bana, sana dair hayal kurabilmem için
İzin verdin.
Yeterli.
Bu kadarı kafi.

Büyük bir dalga bekliyorum.

3 Eylül 2015 Perşembe

Biliyorum, bir şeylere sebep olmak için buradayız. Hiçbir şeye sebep olmak istemiyorum artık.


"yürüyorum hızlanıyorum koşuyor­um; çıkıyorum iniyorum; haykırıyorum havlıyorum çağırıyorum feryat ediyorum; hızlanıyorum yavaşlıyorum bat­ıyorum atik oluyorum kuruyorum yürüyorum uçuyorum görüyorum görmüyorum tökezliyorum; sarı oluyorum yeşil oluyorum mavi oluyorum ; yarılıyorum hıçkırarak ağlıyorum susuyorum yoruluyoru­m acıkıyorum azalıyorum çoğalıyorum; düşüyorum yükseliyorum alçalıyorum kanıyorum ve kendimden geçiyorum."


Mahmud Derviş


Bu!


2 Eylül 2015 Çarşamba


Hep 1800'lerin sonunda Venedik'te yaşayan bir insan olmayı istemişimdir.