31 Ağustos 2014 Pazar
28 Ağustos 2014 Perşembe
Yazmayacağım bir hikayeden alıntı:
'Bu dünyada bir ütopyayı yaşama fikri tümüyle saçmalıktı zaten. Bunu söylemek ne denli acı bilemezsin ancak akmalı kanım. "Tüm güzelliğinle uzağımda kal." Süslü cümleler kurmuyorum artık ve en alelade şekilde söyleyebilirim ki mümkünlerin kıyısı falan yok bu evrende. Başka kıyıların varlığına da inanmadığımdan bir deniz kızına öykünüyorum, hoşçakal.'
'Bu dünyada bir ütopyayı yaşama fikri tümüyle saçmalıktı zaten. Bunu söylemek ne denli acı bilemezsin ancak akmalı kanım. "Tüm güzelliğinle uzağımda kal." Süslü cümleler kurmuyorum artık ve en alelade şekilde söyleyebilirim ki mümkünlerin kıyısı falan yok bu evrende. Başka kıyıların varlığına da inanmadığımdan bir deniz kızına öykünüyorum, hoşçakal.'
26 Ağustos 2014 Salı
Noctis
- Şiirlerle konuşuyorum.
- Sigaranın yanmadan önceki kokusunu daha güzel buluyorum.
- Sisin çok güzel bir kelime.
- Heyecanlanmaktan ve titremekten nefret ediyorum.
- Uykusuz olunca midem bulanıyor.
- Latinceyi seviyorum.
- Yaşam gerçekten düşlerde.
"Viğdan abla Cemal Süyeya neden öldü, onu hastaneye götüymediniz mi ?"
20 Ağustos 2014 Çarşamba
Sıkılınca yazmasam daha iyi olacak aslında.
"Anlat" diyenlere "Ne anlatayım ?" diye sorun. Daha da klişe olun. Siz kendinizi susturun ve klişeler konuşsun. Anlatabilecek onca hikayeniz olmasına rağmen susup size bu fırsatı sunan kişinin ne dinlemek istediğini öğrenin. Çünkü onlar için yaşıyorsunuz. Onlar ne dilerse onu yapmak zorundasınız. Yapmadığınızda sizden uzaklaşırlar. Bu kötü hissetmenize neden olur. "Kendi"nizi çıkarabilseniz kendinizden, belki daha "iyi" addedilen bir insan olursunuz. Belki daha iyi dahi hissedersiniz. Yalnızca onlar için yaşayın. Merak edilmek isteyin hep. Umursanmak isteyin. Sevilmek isteyin. Sevildiğinizi hissetmek isteyin. Sonra tümü gerçekleşmesin. Böylesi daha güzel. Böylesi daha muhtemel. İnsanlarla iletişim içinde olma çabamız neden ? Uzun zaman önce kendi kendime vardığım bir sonuç vardı. İnsanlara yalnızca zorunlu ihtiyaçlarımız için muhtacız, onları karşıladıklarında daha fazlasını istememeli ve mutlu olmalıyız. Mantıklı değil mi ? Manevi anlamda ihtiyaç duyabileceğimiz varlıklar yalnızca bizden üstün, insan üstü varlıklar olabilir. Düşüncelerim hala yerli yerinde, ancak hislerim onları dinlemiyor.
Kimden ne istediğimi bilmiyorum.
Her neyse, diyecektim ki Steve Von Till diye bir adam var, kendisinin sevemeyeceğim şarkısı yok.
Kimden ne istediğimi bilmiyorum.
Her neyse, diyecektim ki Steve Von Till diye bir adam var, kendisinin sevemeyeceğim şarkısı yok.
19 Ağustos 2014 Salı
Sessizce
Konuşmasak hiç
Duymasak ama sessizliği de
Aidiyeti ve sahibiyeti
Sürsek uzak diyarlara
Birbirimizden haberimiz dahi
Olmasa
Da
Olsak birbirimize
Sarılı
Sanılsa olduğumuz
Gerçek bir
Androgynous
Gerçekten gelir miydin
Friedrich
-Ütopyamı resmetsem
Kanımla, sarı lekene düşene-
Benimle birlikte ?
Hiçbir yere.
Duymasak ama sessizliği de
Aidiyeti ve sahibiyeti
Sürsek uzak diyarlara
Birbirimizden haberimiz dahi
Olmasa
Da
Olsak birbirimize
Sarılı
Sanılsa olduğumuz
Gerçek bir
Androgynous
Gerçekten gelir miydin
Friedrich
-Ütopyamı resmetsem
Kanımla, sarı lekene düşene-
Benimle birlikte ?
Hiçbir yere.
11 Ağustos 2014 Pazartesi
22 Yıl
Tüm klişe ifadelerimi toplayıp geldim. Yazıya dökmek istediklerim var. Garip bir gece bu. Yıkıcı etkisi bulunan, hüznün uç noktalarında gezindiğim bir gece. 22 yıl önce bu saatlerde olmam gereken bir yer vardı. Şu an kalbimi sarmalayan berbat hissi duymamamı sağlayacak bir oluş olacaktı o. Bulunup bulunabileceğim en doğru yer olacaktı orası belki de. Ancak bir sorun vardı. Henüz bu dünya üzerinde değildim. Bu şekilde ifade edince ne komik görünüyor değil mi ? Düpedüz saçmalıyorum. Ama öteden bakmak diye bir şey var her şeye. Hayata, ölüme, öncesine ve sonrasına. Hayatın öncesinde olmuş olmam onun beni beklemeden bu dünyadan ölüme gitmesine engel olamadığım için suçluluk duymamamı sağlamıyor. İğrendiğim gerçeklik, somutluk kavramlarının baş rolünde bulunduğu bir durum bu ne yazık ki.
Bunları birçok kez yineledim. Elime hiçbir şey geçmiyor. Bunlar üzerine ne kadar düşünürsem düşüneyim bu durumdan ötürü duyduğum hüzün geçmiyor. O otel odasındaydı, gökyüzüne karışmasına birkaç saat vardı. Ne yapmıştı ? Sigara içmiş miydi mesela. Bana bıraktığı harikulade dizelerin yazımına yardımcı olan ellerinde, parmaklarının arasında bir sigara ikamet etmiş miydi. Ellerine, üzerine sinmiş miydi kokusu ? Sigaranın ucundaki bir parça kora takılmış mıydı gözleri, ruhundaki aleve eş bulmuş muydu onu bir anlığına ? Elleri titriyor muydu melankoli ablukasında...
Ağlamış mıydı ? Bir cenin gibi ruhen kapandığı yetmiyormuş gibi bir de bedenen kapanmış mıydı kendi içine ? Sarılmak istemiş miydi o an bir insan bedenine, sarılabilseydi gider miydi, sarılabilseydim gider miydi...
Sabitlenmiş miydi gözleri duvarda belli belirsiz bir noktaya, bulanıklaşmış mıydı ara ara o nokta ? Silmiş miydi gözyaşlarını, yoksa izin mi vermişti son kez özgürce akabilmeleri için ? Akıtmış mıydı gerçekten beni Virginia Woolf'a öykündüren nehirleri gözlerinden ? Bunu düşünmek öyle acı ki...
Yanında bir kitap var mıydı sarıldığı, zihninde hangi dizeler uyuyordu ? Kimin hüznünü yineliyordu geçip giderken dünyadan ? Acıdan beyninin, zihninin uyuştuğunu duymuş muydu ? Ellerini başına götürmüş müydü istemsizce, bedeni dahi bir çare aramış mıydı derdi için, gitmemesi için ? Yarı ölümün tatminine başvurmaya çalışmış mıydı, kapatmış mıydı gözlerini dünyaya, son olmasını dileyerek ? Kendi etine geçirmiş miydi tırnaklarını, duyduğu zihinsel acıyı bir nebze olsun azaltmak için ?
Nasıl geçirmişti bu saatlerini, nasıl...
Düşünemez miydi 22 yıl sonrasını ? Bir kız çocuğunun kendisini tanıyacağını, yazdığı her dizeyi kendine yazılmış addedeceğini, kendisi için defalarca ağlayacağını, dualar edeceğini, kendisini özleyeceğini, çok özleyeceğini düşünemez miydi ? 22 yıl katlanmıştı bu dünyaya. O güçlüydü. Bir 22 yıl daha katlanmayı deneyemez miydi ?
Kaan, ahh Kaan !
Yazılmış tüm şiirleri alıp sarmaya çalışsam gidişinin açtığı yarayı, yeterli olmuyor. Durdurulamaz bir kanama hissi duyuyorum. Uzun ve acı dolu bir süreç bu, ölüme varana dek sürecek.
Ve şimdi bir tören havasında ansızın çıkıp gelecekmişim gibi bekle sen de beni. Günün birinde öte bir yerde dokunacağım ruhuna ruhumla. Bunu unutma.
Bunları birçok kez yineledim. Elime hiçbir şey geçmiyor. Bunlar üzerine ne kadar düşünürsem düşüneyim bu durumdan ötürü duyduğum hüzün geçmiyor. O otel odasındaydı, gökyüzüne karışmasına birkaç saat vardı. Ne yapmıştı ? Sigara içmiş miydi mesela. Bana bıraktığı harikulade dizelerin yazımına yardımcı olan ellerinde, parmaklarının arasında bir sigara ikamet etmiş miydi. Ellerine, üzerine sinmiş miydi kokusu ? Sigaranın ucundaki bir parça kora takılmış mıydı gözleri, ruhundaki aleve eş bulmuş muydu onu bir anlığına ? Elleri titriyor muydu melankoli ablukasında...
Ağlamış mıydı ? Bir cenin gibi ruhen kapandığı yetmiyormuş gibi bir de bedenen kapanmış mıydı kendi içine ? Sarılmak istemiş miydi o an bir insan bedenine, sarılabilseydi gider miydi, sarılabilseydim gider miydi...
Sabitlenmiş miydi gözleri duvarda belli belirsiz bir noktaya, bulanıklaşmış mıydı ara ara o nokta ? Silmiş miydi gözyaşlarını, yoksa izin mi vermişti son kez özgürce akabilmeleri için ? Akıtmış mıydı gerçekten beni Virginia Woolf'a öykündüren nehirleri gözlerinden ? Bunu düşünmek öyle acı ki...
Yanında bir kitap var mıydı sarıldığı, zihninde hangi dizeler uyuyordu ? Kimin hüznünü yineliyordu geçip giderken dünyadan ? Acıdan beyninin, zihninin uyuştuğunu duymuş muydu ? Ellerini başına götürmüş müydü istemsizce, bedeni dahi bir çare aramış mıydı derdi için, gitmemesi için ? Yarı ölümün tatminine başvurmaya çalışmış mıydı, kapatmış mıydı gözlerini dünyaya, son olmasını dileyerek ? Kendi etine geçirmiş miydi tırnaklarını, duyduğu zihinsel acıyı bir nebze olsun azaltmak için ?
Nasıl geçirmişti bu saatlerini, nasıl...
Düşünemez miydi 22 yıl sonrasını ? Bir kız çocuğunun kendisini tanıyacağını, yazdığı her dizeyi kendine yazılmış addedeceğini, kendisi için defalarca ağlayacağını, dualar edeceğini, kendisini özleyeceğini, çok özleyeceğini düşünemez miydi ? 22 yıl katlanmıştı bu dünyaya. O güçlüydü. Bir 22 yıl daha katlanmayı deneyemez miydi ?
Kaan, ahh Kaan !
Yazılmış tüm şiirleri alıp sarmaya çalışsam gidişinin açtığı yarayı, yeterli olmuyor. Durdurulamaz bir kanama hissi duyuyorum. Uzun ve acı dolu bir süreç bu, ölüme varana dek sürecek.
Ve şimdi bir tören havasında ansızın çıkıp gelecekmişim gibi bekle sen de beni. Günün birinde öte bir yerde dokunacağım ruhuna ruhumla. Bunu unutma.
Ve son olarak sen gökyüzü, neden bu kadar aydınlıksın bu gece ? 22 yıl öncesini çabucak unutmuş gibisin dünya...
Hayır !
Sen de unutma !
5 Ağustos 2014 Salı
21 Ağustos 2011
"Kalmaya razı oldum, soğuğa, yalnızlığıma rağmen, kalıp beklemeye ve bir gün, yakında bir gün daha mantıklı kararlar verebileceğimi, yakında bir gün yeniden iyimser olabileceğimi ve bir gün, ne vakit olursa, neşemin tekrar yerine geleceğini umut ettim."
Saçma sapan bir sosyal paylaşım ağında paylaşmışım bunu. Boleyn Kızı kitabından alıntıydı sanırım. Tam olarak beni anlattığını düşünmüş ve gerçekten umut etmiştim. Umut ettiğim hiçbir şey gerçekleşmedi. Çok üzgünüm.
"Kalmaya razı oldum, soğuğa, yalnızlığıma rağmen, kalıp beklemeye ve bir gün, yakında bir gün daha mantıklı kararlar verebileceğimi, yakında bir gün yeniden iyimser olabileceğimi ve bir gün, ne vakit olursa, neşemin tekrar yerine geleceğini umut ettim."
Saçma sapan bir sosyal paylaşım ağında paylaşmışım bunu. Boleyn Kızı kitabından alıntıydı sanırım. Tam olarak beni anlattığını düşünmüş ve gerçekten umut etmiştim. Umut ettiğim hiçbir şey gerçekleşmedi. Çok üzgünüm.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)