Derin bir soluk aldı. İçinde okyanuslar okyanuslar okyanuslar. Okuduğu kitabı bir kenara bıraktı. Tavanı kaldırdı gözüyle göğün arasından. Yıldızlar arasında dolaşmaya başladı. Belki yıldızın birinde bakışları karşılaşırdı. Onunla... Ondan bahsetmek istemiyor. Bazen gerçek bir masal aleminde yaşadığına inanırdı. Gökyüzünü dahi insanın buna inanmasına kafi bulurdu. Buldu. Bir masalda addetti kendini ve mutlu oldu. İnsanın mutlu olması ne kolaydı. İnanmak yetiyordu. Yerinden doğrulup telefonuna yöneldi. Mutluluğunu onunla paylaşacak gibi oldu. O yoktu. Bir numarası, bir adresi... Onu düşünmek istemiyordu. Saate baktı. Üzerini giyinip dışarı çıktı. Deniz kenarına yürüdü. Gözlerinin ağırlığı adımlarını da ağırlaştırıyordu. Evden deniz kenarına varması on dakikaydı, o vardığında 40 dakika olmuştu. Yakamozları selamlayıp kumların mahremiyetini hiçe sayarak aralarına kıvrıldı. Birkaç kum tanesi buna bir hayli kırıldı. Ancak bilirlerdi ki bir kum tanesinin kırılması bu dünya üzerinde bir kum tanesi kadar değerli değildi. İnsan farklı mıydı bundan? Düşündü. Değildi. Bir kum tanesine sarılmak istedi o gece, binlercesi beraberinde geldi. İnsanlar gelir miydi? Gelmezdi. Uyudu. Uyudu mu? Uyandığında yatağındaydı, uyumamıştı. Okyanuslar boşaldı içinden. Aldığı saniyelik soluğu kumla karışık bir saatte verdi.
Kum saati düştü elinden, zaman paramparça oldu. Önemi yoktu. O yoktu. O hiç olmamıştı. Bir numarası, adresi... Onu yaşamak istemiyordu. Oydu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder