29 Kasım 2014 Cumartesi

Normalimiz iyi hissetmek olsun artık, yalvarırım...


 "Çok yenildik yetmez mi?"



19 Kasım 2014 Çarşamba

Hayattan gidememekse de, herkesin hayatından defolup gitmek. En iyisi bu.
"Yüzüne bakamazdım elbette, ellerine baktım ben de. Elleri büyük, parmakları uzun ve ince..."

Birkaç zaman önce yazmıştım bunu, mini bir metnin içinde geçiyordu, belli belirsiz zihnimde dolaşıyordu biraz önce. Şu basmakalıp çizgilerle ifade edeyim bir de dedim. Vize haftası bitti. Yoruldum, dinlenemiyorum. Aşırı bilgi yüklemesine uğradım. Resmen ders çalıştım, inanılmaz ama. Genel anlamıyla da iyi geçti bu sayede. Sınavlara giderken yanımda şiir kitabı yerine ders kitabı götürdüm, o derece ! Sıkılıyorum fazlasıyla. Bu sıkılma halinin geçebileceğini düşünmüyorum. Zaman zaman böyle oluyor. Sanki o ana çakılıyorum İsaca ve kanım akıyor zaman yerine kronolojik boyutta. Uyumak dahi istemiyorum. Belki bir şeyler okumak, yahut hikayelerini dinlemek insanların. Ama anlatmıyorlar. Belki anlatsalar benim ilgimi çekmezdi, belki anlatmaya değer görmüyorlar beni. Sonuncusu çok mantıklı değil mi... Bunu açıklamak güç değil, insanlar tarafından umursanmıyorsanız kendinizi değersiz bulmanız normaldir. Gölgecesine içlerinden geçip gidebiliyorsanız hiçbiri merdivenin başında dururken gözlerinizde hayali dönen atlama fikrini göremiyorsa, bu size bakmadıkları anlamına gelir. Siz depresif değilsiniz aslında, yalnızca kendinize karşı bu tavrınız ve sırf biri nasılsın dediğinden iyi olabilir insan. Ben bir deniz kızı olmalıydım, kağıttan gemilerin yüzdüğü denizlerde. Ya da belki gölgesine razı bir fesleğen. Belki toprağın ta kendisi, YA LEYTENİ KÜNTÜ TURABA, ama şekillenmiş olmak, ben olmak garip hissettiriyor. Aidiyet duymuyorum. Bedeninin içinde sıkılan bir ruhtan ibaretim. Bu insanlardan değilim. Onlardan olma denemelerim her seferinde başarısız oluyor. Kendim olarak da bu yaşama nasıl katlanabileceğimi bilmiyorum. Sıkılıyorum.

AH !


(Gülali Dergisi sayesinde ulaştım bu fotoğraflara, nasıl teşekkür edilir unuttum.)

Şu olgunluğa erişmeyi diliyorum.


15 Kasım 2014 Cumartesi

Onüç Günün Mektupları'nı okurken rengarenk oluyor içim. :) Mini bir ütopyayı duyumsuyorum. Puantiyeler kaplıyor evreni. Bir ben siyah beyaz kalıyorum somutça. :) Kurtulalım realiteden.


9 Kasım 2014 Pazar

Mutsuzluktan ölmüyoruz ya, ben o noktaya çok takılıyorum.


Başımı umarsızca sola doğru çevirip gördüğüm manzara karşısında donup kaldım. Uzun süre hiçbir şey düşünmeden onun güzelliğini izledim. Şimdiye dek görmediğim büyüklükte bir dolunay ve denizle sevişen ışıkları. Büyülendim. Kötü geçen bir günün başlamak üzere olan kötü akşamıydı. Konuşmayı unutmuştum o an ama eve gidip dile dair onca bilgiyi zihnime hapsetmek zorundaydım. Yolda kaza olmuştu trafik vardı ben o kazanın içinde yer almayı düşlüyordum mutsuzdum ve mutsuzluğum bedenimi sarsıyordu. Ay beni gökyüzüne çağırıyor gibiydi. Aya aşık olunur muydu ? Oldum. Hava soğuktu, ince giyinmiştim üşüdüm. Bir şarkı sarılır mıydı insana ? Sarıldı, daha çok üşüdüm. Seni özledim yine Friedrich, tanımadan bilmeden. Öpüyorum bir kez daha, hep benimle olan ve olacak olan ruhundan.




Bir şeylerin değişmesini isterken zaten her şeyin değişim halinde olduğunu fark etmemişim. Geçmişe dönmek istiyorum.
8/11/14 
Trabzon

1 Kasım 2014 Cumartesi

Ne güzelsiniz çocuklar !





-Bize de fotoğraf çek
(Fotoğrafçı abla eğildiğine göre bizim de oturmamız gerek)