16 Nisan 2015 Perşembe

Varlığını hissettirdikçe yokluğunu duyuyorum, daha da yalnızlaşıyorum dedi hıçkırıkları arasında. Yalvarırım artık yeter dedi elleri saçlarını dağıtmadan hemen önce. Sarsılarak ağlıyordu. Kumların üzerine düşüyordu tuzlu birkaç damla. Ne farkı vardı kadının denizden? Adam sustu yalnızca. Kadın karşısında kanatırken göğsünü, etine geçirirken tırnaklarını, yalvarırken kısık sesiyle; o yalnızca sustu. Söyleyebileceği bir şey olmadığından mı, söylemek istemediğinden mi kim bilir? Kadının yerlebir olduğu aşikardı. Kaldırmak istemediğinden mi, kim bilir... Silik iki gölge kumsalın üzerinde ayrıldı. Biri hayata döndü, diğeri denize. Oysa ikisinin de geldiği yer aynıydı. Yaraları aynıydı, devaları aynıydı. Hayır kesiklere iyi gelmezdi tuzlu su. Adam yanlış biliyordu. İyi olmayacaktı kadın denizde. Ama engellemedi bu gidişi. Kadını denize attığı alelade bir taştan değerli görmüyordu belki. Kim bilir? Kimse. Susalım öyleyse adama öykünerek. Kadının izinden yürümeye cesaretim yok henüz. Kesiyorum ses tellerimi sonsuza. Bu son olacak.

3 Nisan 2015 Cuma


ben senden
senden başka hiçbir şey istemedim.
ve sen istemedin
kendini bırakmayı bana.
uyuyorsun şimdi.
uyuyacaksın içimde, sonsuza.
mezarınım senin.
hareket etme artık.

yeter.
dur, hatırlatma kendini.
ben taşımaya gücümün yetmediği
gökyüzüne bakacağım şimdi.
dinleyeceğim kırılmasını
kemiklerimin bir bir.
kanımın akmasını,
denizlerle karışık.

ama izin vermeyeceğim
hiçbir şeyin zarar vermesine
sana.
sen orada kalacaksın.
uyuyacaksın sonsuza.

sessiz ol şimdi...
sessiz ol...
ölümümü ilan edeceksin
yoksa şiirsel sesinle.
eşdeğer artık konuşman
şahdamarıma bir öpücük kondurmanla,
jiletten dudaklarınla.

evet kabullendim artık
gelmedin.
git
hiç değilse bunu yapabil benim için.
sessiz ol...
uyu sonsuza.
sessiz ol...
seni dinliyorum çünkü,
dinleyeceğim sonsuza.