-Hiçbir yerli.
Bu mümkün olamaz mı ? Ben kendimi hiçbir yere ait hissetmiyorum. Bulunduğum şehirde sevdiğim yalnız iki öge var; deniz ve gökyüzü. Bunlar dışında kayda değer pek bir şey yok. Çelişeyim hemen kendimle. Denize ait hissediyor olabilirim sanırım. Her gün görmekten bıkmadığım, bıkmayacağım en harikulade varlık o. Sarılma isteği duyuyorum hatta çoğunlukla. Bana sunacağı somut bir soğukluk dışında fazlasıyla şefkatli olacağını düşünüyorum. Neden susmayı beceremiyorum ben. Neden sürekli bir şeyleri ifade etme çabasındayım. Bu öyle sıkıcı ki.
Dinlenmek istiyorum. Her iki anlamda da.
Kendimden uzaklaşmam gerek, biliyorum. Ama yine de...
"Uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum"
Günün birinde ben de ders çalışacağım ! Evet buna inanıyorum. Sahip olduğum en büyük ahmak yanlardan biri de bu. Ders çalışamamak. Sorumluluklardan kaçmak. Ve o kaçışta hiçbir yere sığınamamak. Bir yazı var sanırım sığındığım. O da elinde olsa beni kendinden uzaklaştırırdı eminim. Kötü davranıyorum ona. Hiç kimseye davranamayacağım kadar kötü. İyi davranmak da istemiyorum kimseye. Uzaklaşmak istiyorum tümünden. Uzak bir yerlere gitmek. Ne sıkıcı hayal kurmak. Hiçbiri gerçekleşmeyecek. Herkesin aynı şeyleri yinelemesi ne garip. Ne çok benziyoruz birbirimize, buna rağmen ne uzağım sizden. Cümlelerinizi kullanmama izin veriyorsunuz ama sırf bunun için dahi minnettar olabilirim size.
"eli, eli, lema şevaktani ?"
Ne trajik bir ifade. Belki de dünya üzerinde bulunabileceklerin en hüzünlüsü.
Ne zor buraya katlanmak.
Lise yıllıkları ne güzeldir. Genelde esprili bir dil kullanılır ama beni tanıyan bir arkadaşımın mini bir dileği vardı, esprili bir dille söylenebilecek en ciddi cümlelerden biri belki de.
"Tek isteğim, şu dünyaya az da olsa uyum sağlayabilmen."
Umuyor ve istiyorum, olmuyor.
Olmayacak.