9 Haziran 2013 Pazar

Çok sıkılıyorum. İnanılmaz derecede. Yine yapacak hiçbir şey bulamadığım anlara döndüm galiba. Sonunda sürekli şikayet ettiğim lise bitiyor ve benim içimde garip bir burukluk var. Üzüldüğüm nokta "son" olması. Her şeyin bir sonunun bulunması. Hayatın dahi. Biz insanlar çok dayanıklı varlıklarız aslında. Düşünsene içinde bulunduğumuz belirsizliği, bugün ölüp ölmeyeceğimizi dahi bilmiyoruz. Yaptığımız onca plan, kurduğumuz hayaller vs. her biri toz yığını gibi. Hafif bir rüzgarda yerle bir oluyorlar. Ve ben o toz yığınının içinde bir biblo gibi var oluyorum. Etrafımda toz zerrecikleri uçuşuyor. Ben hayali bir dünyada yaşıyorum. Çünkü gerçeklik denen şeye bir noktadan sonra ciddi anlamda katlanılmıyor. Sahip olduğum hayata şöyle bir bakıyorum da, yaşamak denen olay bu kadar berbat mı ? Sürekli birilerinin boyunduruğunda mı bulunacağız ? Hep başkalarının isteklerini mi yerine getireceğiz ? İntihar ? Kaç kez düşündüm bunu. Kaç müntehire sarındım geceleri. Kaan İnce'yle neden bütünleştim ? "Gerçeklik" kişiyi bunlara zorluyor. Dün kötüydü, bugün daha kötü, yarınsa berbat olacak. Bu karamsarlık olarak nitelenebilir, ama gün ışığının bulunduğu tüm vakitlerde başkalarına hizmet etmemizi emreden bir sistemin dünyasına nasıl iyimserce bakabilirim ? Yalnızca geceleri kendim olabildiğim bir evrende nasıl ışığa dair, "güneşli günler"e dair hayaller kurabilirim ? İnsanların psikolojilerini yerle bir ediyorlar. Yerle bir oldum !

...